

Selahattin Hoca Konusu (2)
Aah Selahaddin Hocam aah…!
Dünkü yazımızda İsmailağa Vakfının sana çektirdiklerine ve dayanamayıp İsmailağa camiinden ayrılmana değinmiştik.
Aah Selahattin hocam ah…!
Evet, İsmailağa Vakfı’nın sana yaptıklarını biliyoruz. Onlardan bizim gibi, sende çok çektin ancak, her ne olursa olsun vazifeyi terk etmeyecektin hocam! Seni oraya, o vazifeye Efendi Hazretleri koymadı mı ki, Efendinin seni koyduğu o vazifeyi, Efendi’den bir emir olmaksızın terk edebildin hocam?
Seni oraya vakıf mı getirdi ki, vakfın yaptıklarından sebep o makamı terk ettin hocam? Senin vazifen Efendi Hazretlerinin koyduğu yerde durmak değil miydi hocam? İsterse, sonunda dünyanın en büyük ganimetleri ya da en büyük zulümleri, işkenceleri olsa bile, hayatına da mal olsa yine de o vazifeyi, Efendi Hazretlerinin sana layık gördüğü o makamı terk etmemeliydin hocam!
Orası Ayneyn Tepesi İdi! Orası Okçular Mevzii İdi Hocam?
Sen Abdullah Bbni Cübeyr (r.a.)’lar gibi yapmalı değil miydin hocam? Sen Efendi Hazretlerimiz gibi; “Allah var, gam yok!” demeli değil miydin hocam? Sen, Efendi Hazretleri ile beraber olduktan sonra, dünyanın bütün zulümat ve kederleri, işkence ve baskıları senin üzerine nisan yağmurları gibi dökülseler de; “Gam yok, keder yok!” demeli değil miydin hocam?
Sen, vakfın mı vazifelisisin; yoksa Efendi Hazretlerinin mi vazifelisisin hocam? İyi düşünsen; Efendi Hazretlerinin sana verdiği vazifeyi bırakmakla sen, bir yerde sanki Efendi Hazretlerini bırakmış gibi olmadın mı hocam?
Sonra gidiş şeklinde son derece yanlış bir metotla gitmiş oldun hocam! Hiç bir açıklama yapmadan, seninle ve Efendi Hazretleri ile mücadele edenlerle mücadele etmeden, cemaati siler gibi, Efendi Hazretlerini terk eder gibi mücadeleden korkup kaçar gibi, nasıl gittin hocam? Hiç düşünmedin mi ki, bu adamlar Selahattin hoca gibi, Efendi Hazretleri tarafından özel olarak İsmailağa camiine vazifelendirilen bir hocayı harcayabildiklerine göre; Demek ki bunlar daha başka kimleri harcamışlardır ve harcayabilirler diye düşünmedin mi hocam? Adeta onların ekmeğine yağ sürer gibi, meydanı onlara boş bırakarak nasıl gittin hocam? Bizim gözümüzdeki, camianın gözündeki ilk geldiğin zamanki dağ gibi Selahattin hoca, ciddi, vakarlı, Selahattin hoca saygınlığını “Acaba Selahattin hoca korktu ya da pes mi etti ki; bu adamlarla mücadele etmeden gitti. Kendisi için olmasa bile, Efendi Hazretleri için, camianın geleceği için neden bunlara haddini bildirmedi? Böyle kaçarcasına İsmailağa’yı neden bırakıp gitti?” denmesine sebep oldun hocam…!
Bunlar, senin gibi birini canından bezdirerek harcayabildiklerine göre, bu camiada harcayamayacakları kim olabilir diye hiç mi düşünmedin hocam? Seni, bu cemaati toparlaması için Efendi Hazretlerinin İsmailağa’ya özel olarak görevlendirdiği, bu cemaatin yılgın yığınlarının ümit kaynağı, Efendi Hazretlerinin yolunun takozlarının korkulu rüyası olabilecekken, neden bu konumunu idrak edemedin hocam?
Hem hiçbir açıklama yapmadan gittin. Böylece seni kovmayıp ama kovma muamelesi yapan ve senin adeta kaçmana sebep olanlara haklılık gerekçelerini verecek şekilde neden gittin hocam?
Seni seven, sana hak veren ihvanımızın seni savunabilmeleri için, onlara fırsat vermeden, insanlara haklı gerekçelerini izah etmeden ve kendini suçlu, onları haklı gösterecek şekilde onların eline koz vererek neden Kütahya’ya gittin hocam? Hani, Tokat vekilimiz rahmetli Lütfü hocamızı Efendi Hazretlerimiz Mekke’ye vekil olarak gönderirken ne buyurmuştu hatırlıyorsun değil mi hocam? “Mekke’ye evini barkını, çoluğunu çocuğunu da götür ki arkada gözün kalıpta dönmek için bahanen olmasın.” demişti değil mi hocam? Aynı şekilde, Efendi Hazretleri seni de İsmailağa’ya gönderirken senden, “Geriye dönebilirim” şeklinde bir gözün geriye bakarak gelmeni istememiştir her halde değil mi hocam? Sen İsmailağa’ya gelirken geriye ve geçmişe dair ümit ve beklentilerini de İsmailağa taşıyarak gelmeli değil miydin hocam? Tâ ki Kütahya’da bir şeyin kalmasın diyerek gelmeli değil miydin hocam?
Aah Selahaddin Hocam aah…!
Sana karşı bu yapılanları gördükçe; bunların gerçek yüzünü anladın değil mi hocam? Cemaati yaşayan ölülere ruhsuz cesetlere çevirdiler hocam! Hani bizim cemaatimizin 20 sene, 30 sene önceki bu toplum üzerindeki toplumsal kabulümüz? Eskiden bir talebemizi gören etkilenir, feyizlenir ve herkes; “burada Mahmud Efendinin talebesi var, ona soralım.” derlerdi. Her bir ihvanımıza, hocamıza, talebemize herkes, sanki Efendi Hazretlerine bakar gibi bakar, Efendi Hazretlerine muamele eder gibi davranırdı. Şimdi nerde o vakar, ciddiyet ve ağırlık? Hocalarımız ne zaman ki medyatik olup, para getiren dışa dönük çalışmalara başladılar ve içe dönük ihvan çalışmasını, tarikat çalışmasını bıraktılar; bizler bu hale geldik hocam!
Biz bunların gerçek yüzünü daha on beş sene önce çözmüştük hocam. Bunlar sadece sana bu muameleleri yapmadılar hocam! Masum Bayraktar hocamız ve Fâtih Medreseleri başta olmak üzere cemaatimizden kontrolleri altına, altında pasifize edemeyeceklerini anladıkları, kendilerine dünyalık yağlı kemikleri uğruna biat etmemiş hocalarımıza da aynı muameleleri yaptılar hocam! Bunların derdi hizmet falan değil hocam! Bunların derdi, “cemaat çalışsın, hocalar çalışsın, bu kapıya daha iyi nasıl hizmet edebiliriz” derdi değil hocam! Bunların tek derdi; “bu cemaati dağıtmak, tasfiye ederek, cemaatin içini boşaltmak ve bu sahipsizlikte kendi yollarını bulup, kendi işlerine bakmak” hocam!
Hocam sen Efendi Hazretleri için can vermek varken; bunların ifadelerine bakıp ta vazifenden neden geri durdun hocam! Sana ne kadar baskı yaparlarsa yapsınlar, seni ne kadar zorlasalardı da her şeye rağmen İsmailağa’yı bırakmayacaktın hocam!
“Beni buraya Efendi hazretleri koydu, yine Efendi Hazretlerinden başka hiçbir güç beni buradan alamaz.” diyecektin hocam! Diyanetteki görevine de son verseler, her şeye rağmen Efendi Hazretlerinin mihrabını, kürsüsünü, minberini bırakmayacaktın!
Orası Ayneyn tepesiydi hocam !Orası, okçular geçidiydi hocam.! Orası Uhud’un kaderini belirleyecek mevziydi hocam!
Efendi Hazretlerinin, hayatları boyunca kendilerine pozitif ayrımcılık yaparak, onları nazla yanında tuttuğu meşhur aksakallıları herhalde Efendi Hazretlerini çok iyi anlamış kişiler olarak mı değerlendirdin ki, bu kişilerin gazına gelerek Efendi Hazretlerinin o mübarek kürsüsünü, minberini, mihrabını, o mübarek hatm-i hâce meclislerini siyaset kürsülerine çevirdin hocam!
Bu hareketi, hadi o aksakallılar kendilerine reva gördüler de, sana yakıştı mı hocam? Bir partinin çatısı altında siyaset yapar gibi, Efendi Hazretlerinin vazifesini deruhte etmek sana yakışıyor muydu hocam? Aksakallı olmakla aklandıklarını zanneden bu ihtiyarların gazına nasıl geldin hocam? Sonunda siyasetin de, siyasetçinin de, onların peşinden gidip bütün ümitlerini onlara bağlayan aksakallıların da vefalarının olmadığını bizzat yaşayarak gördün değil mi hocam?
Aah Selahattin hocam ah…!
Efendi Hazretlerinin sözü yere düşmemeliydi, bu işler böyle olmamalıydı hocam! Sana bizler böyle sorular sormak zorunda kalmamalıydık hocam! Düşünsene bir de hocam, bu soruların Efendi Hazretleri tarafından sana sorulduğunu düşünebiliyor musun hocam?
“Seni İsmailağa’ya, vakıf mı? ben mi görevlendirdim? Seni oraya ben göndermedim mi ki benden izinsiz orayı bırakıyorsun? Sana bir vazife verdik ki, benim yerime orayı bekleyeceksin. Sen İsmailağa’yı değil, beni terk etmiş sayılırsın? Şunu niye böyle yaptın bunu niye böyle yaptın?” derse ne olur halin hocam?
Ama üzülme hocam, iş yine toparlanıyor. Bizler bu yazılarımızla, bu adamların gerçek yüzünü ortaya koymakla; bu adamları hakiki değeriyle herkes tanıyor, hem de camiamızda sadece ama sadece Efendi hassasiyetlerine duyarlı bir anlayışın tekrar canlanmasına vesile oluyoruz. Hem senin mücadeleni veriyor, hem de çok güçlü zannedilen bu yapının sahiplerinin ne kadar içi çürük ve boş olduğunu ortaya koymuş oluyoruz.
Bugün de yine bize tanınan yerimiz ve süremiz dolduğundan dolayı yarın bu konuya devam edeceğiz inşallah…
Hakikatleri Duyurmak Bizden, Efendi Hazretlerine Teslim Olmak Hepimizden, Muvaffakiyet Allah’tandır.
İsmailağa Derneği Yazı İşleri Kurulu