Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Tayfun Atay denilen nasipsiz ve ‘Kindar Kesimin’ silahşörünün 25 Mayıs 2015 tarihinde kaleme aldığı yazısını direk alıntı yaparak yorum yapmaksızın aktarıyoruz.
Burada dikkat çekilmesi gereken nokta bu kendini aydın sanan ‘Kindar Kesim’ tetikçisinin yaptığı cambazlıktan öte camiamızın dışardan nasıl değerlendirildiğidir.
İşte o nasipsizlik ve ibretlik yazı:
“Bir şeyhin vefatı, her tarikat çevresi için travmatiktir. Mutlaka önde gelen “halifeler’’, şeyhin yerini doldurmak için birbirleriyle rekabet içine girerler. Ama yine de ortada hepi-topu bir elin parmağını geçmeyecek sayıda aday olur.
Fakat bir şeyhin vefatı beklentisine girmiş tarikat çevresinin içinde neredeyse 15 civarında yeni şeyh adayının ortalıkta dolaşıyor olması, duyup da kolay kolay inanılabilecek bir durum olmasa gerektir.
Gerektir de İsmail Ağa Nakşibendi Cemaati, bu çevreyi iyi takip eden kimilerinin iddiasına göre tam da bu durumda!..
İskenderpaşa çevresinin efsane şeyhi Mehmet Zahit Kotku’nun 1980 yılında ölümünden sonra önü açılmış İsmail Ağa Nakşibendi Cemaati şeyhi Mahmut Ustaosmanoğlu, daha popüler namıyla “Mahmut Hoca”, ağır sağlık sorunları nedeniyle hâlihazırda yakınları tarafından sürekli bakım ve müşahede altında tutulmakta. Allah geçinden versin, onun vefatının en mütevazı tahminle 300-400 bin civarında cemaat mensubu (sayının 1 milyon olduğu iddiaları da var) açısından büyük bir keder ve sarsıntıyı beraberinde getireceğine kuşku yok.
Ancak öte yandan “Büyükşeyh’in irtihali” sonrasında tarikatın samimi ve gariban müritlerinin hüzünlü sarsıntısına, “yukarı” katmanlarda şeyhlik mücadelesi vermeye başlayacak olanların haşin sarsıntısının da eşlik edeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Bunları kaydetmeye sevk eden ilk bilgi, yıllardır bu memlekette siyasetinden tasavvufuna kadar açılan yelpazede İslami hareketin içinde olan bir ismin “Mahmut Hoca öldüğünde en az 15 tane şeyhliğe soyunacak hoca var; bunların her birinin de vakfı var” demesiyle geldi.
Görüştüğümüz başka isimler rakamı abartılı buldu ve “Olsa olsa üç hoca arasında yarış olur ve Cübbeli de bunlardan biri” şeklinde bir değerlendirmede bulundular.
Fakat bunu tekrar gündeme getirdiğimizde “en az 15 aday çıkar” diyen dostumuz adeta makineli tüfek gibi isimleri sıralamaya başladı: Kemal Hoca, Mehmet Talu Hoca, Cübbeli Hoca, Abdülmetin Hoca, Hasan Hoca, Kerim Hoca, Abdullah Hoca… Gerisini takip edemedim, yazamadım!..
Açılım ve İsmail Ağa…
Bu noktada tartışmaya bir başka ve yine İsmail Ağa Cemaati’ni hem içeriden deneyimlemiş, hem de “sosyolojik” bir duyarlılıkla dışarıdan gözlemlemekte olan bir dostumuz katıldı:
“Bu çevrelere bakarken herkes 2000’ler öncesi bir çerçeveden konuşuyor. Durum çok değişti son 10-15 yılda. Bunlar artık herkesin ‘maişet kapısı’ olarak gördüğü kurumlar. ‘İsmail Ağa’ denilen yer, eskiden İstanbul’da Fatih-Çarşamba merkezli küçük bir oluşumdu. Şimdi o ‘Fatih-Çarşamba’nın bir ucu Kayabaşı’nda (İstanbul’un Başakşehir tarafında en uç noktası) diğer ucu Gebze’de; bir ucu Şile’de, diğer ucu Yalova’da… Yani İsmail Ağa, artık Çarşamba ile sınırlı olmayan, sınırı nerede başlar, nerede biter belirsiz, o kadar kolay elle tutulur-gözle görülür bir oluşum değil. O yüzden tabii ki Mahmut Hoca’dan sonra ne olacağı da ürkütücü bir muamma. Ne 15’i, ben daha da fazla aday çıkacağı kanısındayım şeyhlik iddiası için!..”
Şimdi bu yazıya baktığınızda yazarın zihniyetini ve tiniyetini anlayabiliyorsunuz. Nereye varmak istediğini de. Zira bunlar Hakka kör batıla karşı sapkın insanlar. İslam’a düşmanlıkları aşikâr olan azgın azınlık şeyleri. Ancak buradan anlaşılması gereken başka ve bir o kadar da önemli bir konu daha var ki; o da camiamızın dışardan değerlendiriliş noktasıdır.
En az 15 parçaya bölünecekler denmesindeki en büyük etken bu gün maalesef büyük üzüntüyle takip ettiğimiz İDDEF ve İsmailağa Vakfının izlediği iticilik, ayrımcılık ve kucaklayamama duruşlarıdır. Vekillere ve hocalara gereken sahiplenmenin bunlarca gerçekleştirilememiş olması hatta sürekli vazifelerinde ciddi bir şekilde mücadele verenleri asılsız ve usulsüz bir şekilde vazifelerinden azledilmeleri ve en önemlisi de Sultanımıza karşı gerçekten teslimiyet duruşunun sergilenememesidir.
Ey İsmailağa Vakfı ve İDDEF!
Bütün bu olanların sebebi siz ve izlediğiniz metottur. Bakın izlediğiniz bu metot camiamızı nereden nereye getirmiştir. Bir zamanlar camiamızdan tavizsiz İslam’ı yaşayanlar diye bahsedilirken bu gün paramparça ettiğiniz cemaatin, ibretlik hali konuşuluyor. Başarısızlıklarınızın farkına varıp artık kendinize gelin!
İkaz etmek bizden, uyanmak sizden, muvaffakiyet Allah’tandır.
İsmailağa Derneği Yazı İşleri Kurulu