İlme ve Hocalarımıza Duyulan Güven ve Hürmet | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

İlme ve Hocalarımıza Duyulan Güven ve Hürmet


Mevla Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de “Allah’a karşı en çok saygı duyanlar âlimlerdir”, “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu” ve “bilmiyorsanız bilenlere ilim erbabına sorun” buyurmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.) “ya öğreten bir hoca ol, ya öğrenen bir talebe ol yada o hoca ve talebeleri sevip, onlardan istifade eden bir kimse ol, ama sakın dördüncüsü olma helak olursun” buyurarak ilmin ve o ilmi temsil eden hocaların talebelerin önemine işaret etmişlerdir.

İmam-ı Gazali hazretleri ise “hocanın hakkı anne baba hakkından daha üstündür. Anne baba geçici dünya hayatının varlığına hoca ise ebedî saadetin teminine sebeptir” buyurmuştur.

Yarın ahirette peygamberler ve şehitler gibi alimlere de şefaat hakkı verilecektir. Dolayısıyla dünyada istifade ettiğimiz gibi ahirette de istifade edeceğiz hocalardan inşallah.

Alimin cihadı ilimledir, alimlerin kalemlerinin mürekkepleri şehitlerin kanlarından üstündür.

Tehlike anında özel koruma altına alınması ve öncelikli kurtarılması gereken kimselerin başında alimler gelmektedir.

Nitekim Moğol istilasında alimlerin tedbir amaçlı dağlara çıkartıldığı ve oralarda kabirlerinin bulunduğu bilinmektedir.

Hocalar eserleri ve hizmetleri devam ettiği için amel defterleri kıyamete kadar hiç kapanmayıp devamlı sevap yazılan kimselerdir.

Temellük yani adetten daha ziyade alçalma ve tevazu gösterme müminin ahlakından değildir.

Ancak talebenin hocasına, müridin mürşidine, çocuğun babasına ve kölenin efendisine temellükü caizdir.

İlmi ve âlimi tahkir edici sözler elfazı küfürdendir.

Zira onlar İslam’ı temsil eder, dolayısıyla alim yetiştirmek ümmet üzerine bir borçtur.

Eskiden ilme, kitaba, hocalara ve alimlere o kadar hürmet edilir saygı gösterilirdi ki, kalem ve kitap yere konmaz, normal bir kitabın olduğu mekanda kitaba karşı burun silinmez, Kur’an ı Kerim’e karşı ayak uzatılarak oturulup yatılmaz, talebenin hocasına saygı duyduğu gibi onun çocuğuna da aynı saygı ve ihtiramı gösterildi.

İlim elde etmenin yolunun, ilmin namusunu korumaktan geçtiği, ilme, alime, hocaya, kaleme ve kitaba saygı duymakla elde edilebileceği öğretilirdi.

İslam ülkelerini istila eden işgalci güçlerin ilk ve en önemli işi ilmi, Medreseleri ve alime duyulan hürmeti ortadan kaldırmak alimleri ve hocaları suçlu göstermek olmuştur.

İlim ortadan kalkmalı, tekke ve medreseler kapatılmalı yada gerçek fonksiyonlarını icra edemez hale getirilmeli yerine cehalet hakim olmalı ki bu dini yıkabilsinler.

Yoksa ilmi faaliyetler aynen devam ettiği tekke ve medreseler hakikatleri halka duyurmaya ve hocaları duyulan bu saygı var olduğu müddetçe yıkamayacaklarını çok iyi biliyorlardı o yüzden bunu müsteşrikler hocaya, alime, mürşidi kamile saygıyı ortadan kaldırmakla işe başladılar.

İlk olarak Vehhabilere bu işi sevdirdiler. Ulemayı, hocaları, mürşidi kamilleri, sahabe ve tâbiîni hatta Peygamber Efendimizi “kim varsa onlarda adamdı, bizde adamız” diyerek küçümseme saygı duymama ve tahkir etmek işe başladılar.

Sonra sinema, tiyatro, roman, hikaye, film, heykel, müzik, sanat ve kültür diyerek hocaları ve hocaların temsil ettiği İslami değerlerin tamamını küçümseyici alay ve hakaret eden faaliyetlere giriştiler.

“Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” diyerek, “kıyamet hacıdan hocadan kopacak” diyerek “ele verir talkımı, kendi yutar salkımı” gibi ifadelerle ve bu ifadelerini de destekleyecek son derece açık saçık kadınların karşısında programlar yapan kimseleri ekranlara çıkarıp önlerine mikrofonlar uzatarak Ehli Sünnet Vel Cemaate saldırtıp, Hadis-i Şerifleri inkar ederek apuk supuk fetvalar veren hoca taslaklarını yada yurt dışındaki bir takım mihraklarla işbirliği yapan kimseleri de ortaya koyarak hocaları ve alimleri sadece kendini düşünen bir menfaatçi “sözüyle işi birbiri ile bağdaşmayan” bir münafık tiplemelerinde kullanır hale geldiler.

Okullarda, üniversitelerde, cadde ve meydanlarda, ekranlarda, görsel ve basılı medya da özgürlük ve demokrasi kılıfı altında hocalara yapılan bu saygısızlığı ve karalamaları aslında hocanın sahip olduğu oilmi ve o ilmin temsil ettiği dinimizi kötülemektir.

Bizler artık kuzu postuna bürünmüş kurtları çok iyi tanımalı ve onların sinsi tuzaklarına ve emellerine alet olmamalıyız. Bu arada hocalarımız da hocalık mesleğine ve peygamber vazifesine halel getirecek her türlü söz fiil ve davranışlardan kaçınmalı, alimlerin halkın içinde ve avamın arasında tartışma yapmalarının caiz olmadığını bilmeliler.

Müslümanlar arasındaki fitneleri körükleyerek kendilerinin ve İslam’ın vakar ve haysiyetinin kirlenmesine fırsat vermemelidirler.

Ayrıca hocalarımız ilmini herkesle birlikte paylaşırken o ilmi bir silahlı kavgaya kavga aracı olarak kullanmamalı, ulema arasındaki görüş ayrılıklarını bir ihtilaf ve ayrıştırmaya vasıta etmemelidirler.

Kadınlara karşı da İslam’ın emrettiği mesafeyi koruyarak dedikodulara prim vermemeli, şahsi ve ailevi yaşantılarıyla ümmete örnek olduklarını bilmelidirler.

İlmin, hocalarımızın ve dinimizin layık olduğu güven ve hürmetin yeniden tesis edilmesi için gayret etmek bizden, muvaffakiyet Allah’tandır.

Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu

Yorum yapın