İslam'da Ticaret Ahlakı | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

İslam’da Ticaret Ahlakı


Ticaret, insanların geçim kaynağını sağlayan kâinatın düzeni sürdüren bir alışveriştir. İnsanoğlunun kâinata ilk teşrifi ile başlayan bu ticaret kıyamet sabahına kadar devam edecek bir ihtiyaçtır.

Yüce Rabbimiz insan olarak, bizlerin ihtiyacımızı karşılamak hususunda bizlere ikram etmiş olduğu bu ticaret ne kendisini ne de insanları kaybetme vesilemiz olmamalıdır. Bir taraftan kendi geçimimizi sağlarken diğer taraftan Yaradan’ımızı da unutup ihmal etmemeliyiz.

“Bu zamanda yalansız ticaret olmuyor” diyerek insanları kandırıp Rabbimizin emirlerini çiğnememeliyiz. Ticareti ibadetlere engel görmemeliyiz. Çünkü Rabbimiz “kullarımdan öyle erkekler vardır ki ne alışveriş, nede ticaret onları Allah’ın zikrinden alıkoymaz” buyurarak hem bu zümreyi yad etmiş, hem de dürüst ticaretin her daim olması gerektiğini bizlere göstermiştir.

Günümüzde ticaret ise maksadını kaybederek adeta birbirini aldatma, sanki günü kurtarma adına yapılan tamamen karşı tarafın, bir takım ifade ve tuzaklarla gözünü boyayarak yapılan bir aldatma halini almıştır. Satıcı ve alıcı arasında yapılan büyük yanlışlar güveni ortadan kaldırmış, kardeşliği yok etmiş, insanların birbirine olan güvenlerini tamamen ortadan kaldırma durumuna gelmiştir. Hatta öyle ki “bu zamanda babana dahi güvenmeyeceksin” ifadeleri halk arasında yaygın bir duruma dönüşmüştür.

Büyük tüccarların küçük esnafı ezerek, birçok uygulama da şartları kendi lehlerine kabul ettirmeye mecbur kılması, artış yaparken karşı tarafı hiçe sayarak artırması, hatta kazancına dahi müdahale etmesi ticaret ahlakına yakışmayan bir harekettir.

Sahabe-i Kiram Efendilerimiz, kara ve deniz yoluyla dünyanın dört bir yanına dağılmışlar, İslam’ı anlatmanın yanında ticari seyahatlerde yapmışlar ve böylece hem kendi rızıklarını kazanmışlar, hem de gittikleri bölgelere İslam’ı taşımışlardır. Onların yapmış oldukları dürüst ticaret hayatı ve güzel ahlakı gittikleri yerlerde İslam’ın tanınmasını ve kısa zamanda başka memleketlere ve milletleri yayılmasını kolaylaştırmıştır. Ve bu durum Osmanlı döneminde, toplumun her kesiminde dürüst ve güvenilir insanların yetişmesine sebep olmuştur.

Fatih Sultan Mehmet han İstanbul’un fethinden önce halkı denetleme kastıyla tebdili kıyafet ederek çarşıya çıkmış, uğradığı bir dükkândan listesindeki ihtiyaçların bir kısmını aldıktan sonra kalanını da aynı esnaftan isteyince dükkan sahibi “efendim ben size satmış olduğum birkaç parça mal ile siftah etmiş oldum ama yan taraftaki komşu olan esnaf kardeşim daha henüz hiç siftah etmedi. Rica etsem kalan ihtiyaçlarınızda oradan alır mısınız” deyince Fatih sultan Mehmet han “ben böyle dürüst ve güvenilir bir halkla değil İstanbul’u, dünyayı fethederim” demiştir.

Ne yazık ki Fatih Sultan Mehmet Han’ın zamanındaki ticaret anlayışından “bugün insan, insanın kurdudur” mantığına sahip olduğu, artık fırsatçılık olarak değerlendirilen faizin, rahatlıkla alınıp verildiği, yalan dolan ve aldatmanın, söz verip sözünde durmamanın neredeyse mutlak kabul edildiği bir ticaret anlayışına sahip olduk.

Hâlbuki Allah Resulü (s.a.v.) “Sadık tüccar yarın ahirette Peygamberlerle, Sıddıklarla, Şehit ve Salihlerle beraber olacaktır “buyurmuşlardır. Acaba günümüz tüccarları küçüğünden büyüğüne, yukarıda saydığımız ve daha sayamadığımız nice ticaretle yaptıkları usulsüzlükleri ile zikrettiğimiz zümrenin içine dahil olabilir mi? Bugün müşterisini kandırıp aldatan, yarın ahirette peygamberinin yüzüne bakabilir mi? O yüzden gelin başta peygamberimiz ve birçok peygamberin dürüstçe yaptığı bu ticareti bizlerde yapalım. Dünyamızı kazanalım derken, ahiretimizi kaybetmeyelim.

Dürüst ticaret yapmak bizden, Bereket Allah’tandır.

 Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu

Yorum yapın