Kendine Gel Ey Müslüman! | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Kendine Gel Ey Müslüman!


img_9049

Kıymetli Müslümanlar! Bu yazımızda sizlere farklı bir bakış açısıyla önemli meselelere değinmek istedim. En büyük örneğimiz, önderimiz, rehberimiz Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın hayatını incelediğimizde, İslam dininin nasıl yayıldığını, din yolunda nasıl mücadeleler verildiğini, halkın dine nasıl davet edildiğini ve 23 yıllık vazife hayatında Peygamberimizin çekmiş olduğu çileler, eziyetler ve her türlü sıkıntılara rağmen hak yoldan sapmayıp, Rabbine dayanarak vermiş olduğu o kutsal mücadeleden bir demet sunmak istedim.

 

İslam dini bir kişiyle başladı ve gönülden gönüle, tek tek, grup grup, kavim kavim insanların dini mübini İslam’a katılmasıyla Müslümanlar çoğaldı ve nesilden nesile bizlere bu yüce dinimiz ulaşmıştır.

 

Peygamberlik süresince Resulullah Efendimiz (s.a.v) 13 yıllık Mekke Döneminde her türlü sıkıntıyı çekmiş, gözlerinin önünde ashabı şehit edilmiş, o mübarek ayağına diken batsın için geçtiği yollara dikenler dökülmüş, Kabe’de namaz kılarken sırtına deve işkembesi koyulmuş, 3 yıl süren boykot döneminde ashabıyla beraber ağaç yaprakları yiyerek sıkıntılara göğüs germiş, dini tebliğ ettiği insanların peşinden dolaşılarak sakın ona inanmayın diyerek ağır ithamlara maruz kalmış, Efendimize mal, mülk, saltanat vs. türlü türlü tekliflerde bulunarak yeter ki putlarımıza söz söyleme diyenlere karşılık “Bir elime güneşi, bir elime ayı verseniz ben bu davamdan vaz geçmem diyerek” meydan okumuş ve asla taviz vermeyeceğini beyan etmiş, hakkında ölüm kararı aldıkları gece, Allah’ın izni ve yardımıyla Medine’ye hicret etmiştir.

 

Hicret sonrası Medine’de İslam Devleti kurulmuş, 10 yıllık Medine döneminde düşmanlar çoğalmış, Mekke’li müşrikler, Abdullah bin Übey önderliğinde toplanan münafıklar ve Medine’de yaşayan Yahudiler. Bedir, Uhud, Hendek gibi savaşlarda büyük mücadeleler verilmiş, tek tek düşmanlara galip gelinerek Medine Yahudilerden temizlenmiş, Mekke fethedilmiş ama münafıklarla mücadele devam etmiştir.

 

Bizler bugün Hak ve Batıl mücadelesine şahitlik etmekteyiz. Bu ahir zamanda Peygamber yoktur ancak Peygamber varisi olan hakiki Allah dostları vardır. Nasıl ki asrısaadet günlerinde bile münafıklar var ise, onların fitne ve iftiralarına inanıp kanan Müslümanlar var ise bugünde aynı yöntem devam etmektedir. Dost belli, düşman belli ama münafıklar içe sızmış, ne olduğu belli olmayan, kime hizmet ettiği belli ama içi başka dışı başka olanlar, Müslümanlar için daha tehlikeli ve dikkat edilmesi gereken bir gruptur.

 

Uzak ve yakın tarihimize baktığımızda ülkemizde çalışan, mücadele eden, gayret gösteren, vatanı, milleti uğruna hayırlı işler yapanlar her zaman arkalarından çekilmiş, büyümesin ve ilerlemesin diye fitne ve iftiralara maruz bırakılmış, kötü ithamlara maruz kalmış, itibarı zedeleme için “çamur at tutmazsa izi kalsın” diyerek her türlü saldırılarla karşı karşıya kalmışlardır. “Meyve veren ağaç taşlanır” denilerek ecdadımız bu konuya manidar bir yaklaşımda bulunmuştur.

 

Asrı Saadet günlerinden bugüne kadar Ehli Sünnet vel Cemaat çizgisinde tavizsiz bir şekilde Resulüllah’ın sünnetlerine sımsıkı sarılan, yaşayan ve yaşatan cemaatler illa vardır ve kıyamete kadar bu yol devam edecektir.

 

Bugünümüzde ise ifrat ve tefrite kaçmadan, sarığı, şalvarı, cüppesi, sakalıyla Ehli Sünnet vel Cemaat çizgisinden şaşmadan tarikat ve hakikati yaşayan ve bizlere yaşatan, Hazratü Mevlana, eş Şeyh Mahmud Efendi, en Nakşibendi, el Müceddidi, el Halidi, el Ofi (kuddise sirruhu) hazretlerine en içten dileklerimle şükran ve minnetlerimi sunar, o mübarek ellerinden öperim. Mevla’m başımızdan eksik eylemesin, sıhhat ve afiyetler ikram eylesin.

 

Resulüllah’ı adım adım takip eden, “Üç sünneti yapmadığımı görürseniz bana tabi olmayın” buyurarak adeta meydan okuyan, ideali, hedefleri ve çalışmalarıyla Resulüllah’ın metodunu adım adım takip ederek yeryüzünde İslam’ın yayılması ve hakiki manada yaşanması için binlerce hoca ve talebeler yetiştiren, yüzbinlerce cemaatiyle bir numune timsali olan böyle güzide bir sultanımızın ve gece gündüz demeden vaaz ve nasihatleriyle, hal ve hareketleriyle yetiştirmiş olduğu güzide cemaatinin içinde de bilerek veya bilmeyerek oyuna gelen, yanlışa düşenler maalesef bulunmaktadır.

 

Efendi Hazretlerimizin en büyük ideali; “Her mahalleye bir kız, bir erkek medresesi açın size yeryüzünde İslamiyet’in hâkimiyetini söz veriyorum” buyurarak, bu doğrultuda çalışmalar yapılmasını, hoca ve talebeler yetiştirilmesini istemiştir.

 

Bu camia, ön plana çıkan, toparlayıcılığı olan iki büyük hocasını camide şehit vermiş, her türlü hile ve oyunlara rağmen dağılmamış, böyle garip ve ahir zamanda üstadımızla asrısaadet günlerini yaşamaya gayret etmiştir.

 

Ancak bu gibi olaylarla camiayı bozamayıp dağıtamayanlar, Efendi Hazretlerimizin ideallerini yerine getirebilmek için mücadele edenlere karşı fitne, iftira ve karalama kampanyasına başvurdular.

 

OYUNA GELMEYİN!

 

1986 yılında Efendi Hazretlerimizin “İhlas ve Kur’an Medresesi” açın ifadesiyle kurulan ve bu doğrultuda yürüyen “Fatih Medreseleri ve Masum Hoca Efendi” hakkında başlatılan ve uzun yıllardır süren fitne, iftira ve karalama kampanyaları adeta her geçen gün daha da şiddetini artırarak devam etmektedir.

 

Peki, Fatih Medreselerinin yapmış olduğu çalışmalara bir göz atalım ve Efendi Hazretlerimizin idealleri dışında, camiayı Türkiye’ye tanıtma ve halka açılma hususunda aykırı bir hareket var mı bir bakalım.

 

1-) Her mahalleye bir kız, bir erkek medresesi açmaya çalışmak.

 

2-) Medreselerde; 4 yaş, 4 ay, 4 günlük iken yavrularımızı eğitime başlatıp, “Elif-ba, Kur’an-ı Kerim, Dini bilgiler, Hafızlık, Arapça, Akşam Kursları, Yaz Kursları, Sohbet” organizeleri düzenlemek.

 

3-) Yüzlerce Hafız ve Hoca yetiştirmek, yetiştirdiği hocaları evlendirerek onlara sahip çıkıp medreseler açarak bu çalışmanın yayılmasını sağlamak.

 

4-) Türkiye genelinde her sene 81 ilde “Emri bil Maruf, Nehyi Anil Münker” çalışmaları yapmak. İnsanlara dini mübini İslamı anlatıp hatırlatmak.

 

5-) Türkiye genelinde yetiştirmiş olduğu genç hocalarla “Örnek Genç Konferansları” adıyla tarihe damga vuran Hazreti Mus’ab bin Umeyr ve Fatih Sultan Mehmet Han gibi gençlerin hayatlarını örnek alarak böyle örnek gençler yetiştirip, halkı bilinçlendirmek ve gençliği özendirmek.

 

6-) Hayat Dersi Konferansları adıyla kültür merkezlerinde aylık güncel konularla insanlarımızı şuurlandırmak.

 

7-) Her sene yüzlerce insanımızı mukaddes topraklara götürüp Hac ve Umreler yaptırmak.

 

8-) Maddi-manevi medrese çalışması yapan herkese destekte bulunmak.

 

9-) “Türkiye Hatibini Seçiyor” adıyla yetiştirmiş olduğu hocaların Türkiye genelinde 81 ilden katılan ve 81 ilde düzenlenecek olan bu yarışmalarda güncel hayatta insanları yakinen ilgilendiren konular anlatılarak, halkımızı bilgilendirme ve hocaları geliştirme çalışması yapmak.

 

10-) Yetiştirmiş olduğu yüzlerce Hafız ve Hocalara icazet merasimleri düzenlemek.

 

11-) Sosyal ve Kültürel faaliyetlerle insanların şuurlanmasını sağlamak.

 

12-) Ülkemizdeki gelişen güncel meselelere duyarsız kalmayıp Efendi Hazretlerimizin idealleri çerçevesinde fikir ve görüşler beyan etmek.

 

13-) Camiamızın halka açılan kapısı olup, kabuğunu kırarak gazete, dergi, bülten ve internet siteleriyle görsel ve sanal âlemde etkili çalışmalar düzenleyip, Efendi Hazretlerimizin haykıran sesi olmak.

 

14-) İhvan kardeşlerine karşı son derece merhametli, medreselere karşı son derece kucaklayıcı çalışmalar yaparak Efendi Hazretlerimizin sistemini yürütmeye gayret etmek.

 

15-) Akşam Kursları, Yaz Kursları, Okul öğrencilerine yönelik derslerle bugüne kadar binlerce insanımıza Kur’an-ı Kerim ve İlmihal bilgilerini öğretmek.

 

16-) Sohbetler, Düğün, Nişan, Cenaze, Hatim vs gibi organizasyonlarla insanlarımızın her zaman ihtiyaçlarına yardımcı olmak.

 

17-) Camianın önde gelen hocalarıyla teke tek görüşerek birlik, beraberlik ve kardeşlik çalışmaları yapmak.

 

Yukarıda maddeler halinde saymaya çalıştığım ve daha buraya yazamadığım birçok çalışmalarıyla herkesin ilgisini çeken, “takip eden değil, taklit edilen” çalışmalarla camianın hareketlenmesine vesile olan, gece-gündüz, yaz-kış demeden her türlü fedakârlığı yaparak Efendisinin yüzünü güldürebilmek için mücadele eden “Fatih Medreseleri ve Masum Bayraktar Hocamız” hakkında bugüne kadar söylenmedik söz, yapılmadık hakaret, görsel ve sanal âlemde fitne ve iftiralara maruz kalmalarına rağmen, asrısaadet dönemindeki boykot yılları gibi “Onlara Talebe verilmeyecek, Sohbetlerine gidilmeyecek, hiçbir türlü destek verilmeyecek” fermanıyla boykot edilip, her türlü saldırılara maruz kalmalarına rağmen, Efendi Hazretlerimizin “Siz gençsiniz dünyaya hizmet edeceksiniz” müjdesiyle “Kulaklarını tıka, dilini damağına yapıştır, kalbini Rabbinin rızasından ayırma” ifadelerini dinleyerek kendini vazifesine adayan, hiçbir saldırıya bakmadan, kimseyle uğraşmadan mücadeleye devam edip, Allah’ın yardımı, Efendi Hazretlerinin himmeti “O’nun önünü kimse kapatamaz” ifadesiyle medrese çalışmalarına sımsıkı sarılıp, Sultanımızın ideallerini, hedeflerini yaşatan bir kurum ve başındaki son derece kıymetli bir hoca efendi için bütün bu yapılanlar acaba niye?

 

Bütün bu saldırılara rağmen her geçen gün hizmetlerin büyümesi, medreselerin çoğalması, talebelerin artması, sosyal ve kültürel etkinliklerin düzenlenmesi, icazet merasimleri ve Türkiye’nin dört bir yanında canla başla mücadele eden bu davaya gönül vermiş hocalarıyla ses getiren çalışmalara imza atılması bir takım insanları rahatsız ediyor olmalı ki, her çalışmanın peşinden onlarda temcit pilavı gibi fitne kozunu oynuyorlar ama artık tesirleri yoktur elhamdülillah!

 

Şu iyi bilinmeli ki, Efendi Hazretlerimizin razı olmadığı, karşı durduğu hiçbir şahıs veya hiçbir kurum, kim olursa olsun fark etmez Efendiye rağmen bırakın yürümeyi ayakta dahi duramaz yok olur gider. Bunun misalleri mevcuttur tek bir ifadeyle bir anda işleri biter.

 

Yukarıda saydığım çalışmaları tek tek inceleyin, Allah ve Resulünün, Efendi Hazretlerimizin razı olmayacağı bir çalışma var mı bir düşünün?

 

Müslüman oyuna gelmemeli, duyduklarına değil gördüklerinin dahi % 50’sine inanmamalı. Eğer bugüne kadar Efendi Hazretlerimizin ağzından tek bir olumsuz ifade duysalardı hemen onu kameraya alır, her yere ifşa ederlerdi.

 

Ben bu olayı Hazreti Yakup (a.s.) ile Yusuf (a.s.)’un kıssasına benzetiyorum. Bütün kardeşler bir araya gelerek Yakup (as)’un en çok sevdiği biricik evladına türlü türlü entrikalar yaparak ölüme terk ettiler ama Yusuf (a.s.)’un sahibi Allah’tı. Onu asla yalnız bırakmadı ve gün geldi hükümdar olarak karşılarına çıktı ve o acıları kendisine yaşatan kardeşlerini affetti.

 

Bizler Müslümanlar olarak önümüzde birçok çalışma bizleri beklerken, Yahudi ve Hıristiyanlar her yerde cirit atarak rahat rahat çalışma yaparlarken, yeryüzünde Müslümanlar hep zulüm altında eziliyorken, bizim bizle kavgamız niye? İki Müslüman bir araya geldi mi başlıyoruz başkalarını çekiştirmeye.

 

Camiamızın içi boşaltılıyorken, hocalarımız, talebelerimiz ve medreselerimiz ellerimizden alınıyorken, birbirimizle uğraşmayı bırakalım da işimize bakalım. Efendi Hazretlerimizin ideallerine, çalışmalarına sahip çıkıp, birbirimize destek olalım.

 

Yoksa bu dünya da herkes çalışmasını yapar ama samimi olan kazanır. Mevla Teâlâ bizleri bu davada samimi olanlardan ve kazananlardan eylesin.

 

Yarın Mevla’nın huzuruna kaybedenler olarak çıkmaktan cümlemizi muhafaza eylesin.

 

haber110120131614

Yorum yapın