Müslümanlar, Birbirleriyle Uğraşmamalı | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Müslümanlar, Birbirleriyle Uğraşmamalı


Fatih Medreseleri, atılan iftiralar neticesinde onca haksızlığa uğramasına rağmen, yıllardır hep sustu. Birlik ve beraberliğin sağlanması adına tüm hakaretleri sinesine çekti. Ancak fitne ateşi bırakın sönmeyi bir türlü dinmedi. Yapılan haksızlıklara karşı ne zaman suskunluğumuzu bozduk işler bu kez bir anda değişiverdi.

Kaleme aldığımız bu yazı, artık bir şeylerin değiştiğini ve eskisi gibi olmayacağının kanıtıdır. Yazımız, son zamanlarda camiamızın selameti için doğruların kamuoyuyla paylaşılması için yazdığımız yazılara gelen bir ihtarname ile alakalıdır. Şikâyet edildiğimiz hususlardan bazılarını maddeleri ile paylaşmak ve açıklamak istedik.

Bahsi geçen ihtarnamenin;

  1. Maddesinde: “Muhataplar, müvekkil dernekler ve vakfın hak ve mülkiyetinde bulunan İSMAİLAĞA marka ve unvanına haksız ve hukuka aykırı bir şekilde tecavüz etmeyi de şiar edinmişlerdir.” deniliyor.

Fatih Medreseleri, hiçbir zaman Efendi Hazretlerimize (k.s.) ve İsmailağa’nın ismine leke gelsin için bir gayrette asla bulunmamıştır. Böylesi bir şeyi bırakın yapmayı, aklına dahi getirmemiştir. Fatih Medreseleri, hiçbir zaman böylesi bir şerrin odağında yer almadı, almayacak da! Bunu kamuoyu önünde bir kez daha tekrar ediyoruz. Fatih Medreseleri, her ne çalışma yaptıysa, Efendi Hazretlerimizin (k.s.) ideallerini daha öteye taşımak için yaptı. Efendi Hazretlerimizin (k.s.) tanıtılması için çalışmak ve O’na (k.s.) sahip çıkmak eğer bir suç ise bizler bu suçu işlemekten geri durmayacağımızı belirtmek isteriz.

  1. Maddesinde: “Ancak 01.02.2015 tarihinde yayınlanan ‘İsmailağa Vakfı ve İDDEF’den Hocalarımıza Silahlı Saldırı’ başlığı ile yayınlanan YALAN ve İFTİRA nitelikli vahim beyanlar için iş bu ihtarnameyi keşide etme zarureti hasıl olmuştur.” deniliyor.

Vuku bulmuş silahlı bir eylemin, yalan ve iftira nitelikli olduğunu beyan etmek, oldukça yanlıştır. Ayrıca gerçekleşen silahlı saldırının, sanki çok normal bir vaka gibi sunulması da düşündürücüdür. Bir ihtarnamede işlenen cürmün, hafife alınması ise oldukça vahim bir durumdur. Gerçekleşen hadisenin kamuoyuna duyurulmasının, iftira ve yalan beyanlar olarak değerlendirilmesi ise ayrıca ele alınması gereken bir husustur.

“İlgili yazıda 31 Mayıs Pazar günü müvekkil dernekler ve vakıf ile ilgisi ve ilişkisi bulunmayan bir kişinin karıştığı olay müvekkillere izafe edilmeye çalışılmaktadır.” deniliyor.

Burada olaya karışan kişinin, müvekkil dernekler ve vakıf ile ilişkisinin bulunmadığı söyleniyor. Olaya karışan şahsın, daha önce İDDEF de çalışması ve devamında da Vakfın ve İDDEF’in açıkça desteklediği Yavuz Selim Gençlik Derneğinde çalışıyor olması, nasıl oluyor da bir bağlantı olarak görülmüyor, anlamış değiliz.

  1. Maddenin devamında; “kamera kayıtları ve görgü şahitleri” deniliyor. Tabanca ile üç el ateş eden Salih Diner, sosyal medya aracılığı ile duyurduğu ifadesinde, kamera kayıtları var demiş bir süre sonra da kendi söylediğini yalanlayarak, kamera kaydı yok demişti.

Ayrıca yine 5. Madde de yer alan Salih Diner ’in elindeki silahla havaya ateş ederek kendisini korumaya çalıştığının söylenmesi ve henüz bir mahkeme kararı olmadığı halde ateş edenin, bir komploya uğradığının beyan edilmesi, tarafgir bir yaklaşımdır. Bu olay gerçekten de kendini korumak için havaya ateş etti, denilecek kadar basit bir olay mıdır? Ya cana kıyılsaydı? Sonuçta o kurşunlar, silahta kalabilirdi. Ama Salih Diner denen şahıs, o kurşunların tabancada kalmasını istemedi. Sonuçta hiçbir şey olmasa dahi bu fiili işlemek bile başlı başlına bir suç unsurudur. Ve bunun savunulacak hiçbir tarafı yoktur.

  1. Maddesinde: “Müvekkil Dernekler ve Vakıf yöneticileri Allah’ın verdiği canı ondan başkasının almaya hakkı olmadığını bilmekte ve inanmaktadırlar.” deniliyor.

Şikâyetçi olanların, bu ifadelerini, kendileri tarafından iyi niyetle söylenmiş ifadeler olarak algılamaları gayet doğaldır. Ancak bu ifadeler, sadece kendilerini bağlar. Ayrıca bu cümlede beyan edilenlerin de kesin ya da mutlak hüküm niteliğinde olmadığını da belirtmek isteriz. İnsanların, bir şeye inanıyor olmaları, onun aksine hareket etmeyecekleri anlamına gelmez. Yani kısacası yeri geldiğinde pek çok insan, hırsları ve çıkarları doğrultusunda bu türden eylemler gerçekleştirebilirler. Sonuçta hiç kimse annesinin karnından bir suçlu olarak dünyaya gelmiyor.

“Sayın muhataplar da elbet isnat ettikleri kişilerde olmayan iftira ve yalanların kendilerine geri döneceğini de bilmektedirler.” deniliyor.

Biliyoruz! Elbette ki bizimde bildiğimiz bir şey var! O da; 15 yıldır iftira ve yalanları ortaya atanların ve sessiz kalanların, gün gelip de bu iftiralarının kendilerine döneceğidir.

“Müvekkil dernekler ve vakıf yöneticileri muhatapların kin ve düşmanlık niteliğindeki eylemlerine son vermeleri, Müslümanların kardeş olduğu şiarını unutmamaları konusunda uyarmakta, tavsiye-telkinde bulunmaktadır. Müvekkiller, muhatapların İslam Tarihi incelendiğinde yalan ve iftiralar ile bir yere varılmadığının görüleceği, hak ve vicdan ile hareket edilmesi gerektiği, kin ve düşmanlık tohumlarının ekilmesinden kazanç temin edemeyecekleri, kazanan kişilerin bu nifak tohumlarının ekilmesinden medet uman 3. kişiler olacağı konusunda son defa ikaz etmektedirler.” deniliyor.

İşte bu ifadeler tam da yıllardır iftiralarla ve yalanlarla dışlanan Fatih Medreselerinin durumunu açıkça ortaya koymaktadır. Gerçekten de kin ve düşmanlıkla bir yere gelinmez. İşte Fatih Medreseleri de buradan hareketle tam 15 yıldır atılan iftiralar karşısında birlik ve beraberlik sağlansın diye hiçbir şey konuşmadan sustu. Susmakla da kalmadı, onca ağır hakaretlere rağmen camiamızın birlik ve beraberliği için neler yapılması gerekiyorsa yaptı. Gerçek kardeşliğin temelleri atılsın diye gece gündüz demeden başta medrese çalışmaları olmak üzere pek çok güzel çalışmalara imza atıldı. Ama sonucunda ne oldu? Yine kin ve düşmanlık yaparak, olur olmaz iftiralar atıldı. Fitne temelli dışlama mantığı, giderek yaygınlaştı. Bu anlamsız tutum ve davranışlar nedeniyle de camiamız sürekli zarar gördü. Ve bahsedildiği gibi kazananlar hep 3. kişiler oldu.

  1. Maddesinde: “Bu eylemler organize bir şekilde işlendiği takdirde organize suç örgütü niteliğine dönüşebilecektir.” deniliyor.

15 yıl süren iftiralar ve yalanlar, bu zulmün sadece sözlü kısmını oluşturmaktadır. Geçmişte otuz kişi ile ön keserek ölümle tehdit etmeler, Allah (c.c.) kelamının öğretildiği bir medresenin kundaklanması, bir lokantada ağıza alınmayacak küfürler savurarak, Efendimizin (s.a.v.) sünneti olan mübarek sakalı şerife edepsizlik yaparak tükürmeler ve çekiştirmeler ve bir takım kendini bilmez mafya takımın sayısız tehditleri acaba organize yapılmış suçlar değil miydi? Eğer organize suç arıyorsanız, yıllardır yapılanları bu niteliğe dönüştürebilirsiniz.

Şunu herkes çok iyi bilsin ki Fatih Medreseleri’nin organize olarak yapacağı tek şey vardır o da Efendi Hazretlerimizin (k.s.) ideali olan, MEDRESE çalışmasıdır. Bundan başka isnat edilecek olan her şey, tıpkı bu ihtarnamede de yer aldığı gibi iftiradır, yalandır! Yıllarca atılan iftiralar ve fiili saldırıları görmezden gelerek bu şekil bir beyanatla ihtar çekilmesi, insani değerler açısından olduğu kadar hukuki anlamda da gayri ahlakidir.

Son olarak ihtarnamenin özünde yer alan şu ifadeye dikkat çekmek istiyoruz. İfadede; “Müslümanlar, birbirleriyle uğraşmamalı” deniliyor. Evet, gerçekten de Müslümanlar artık birbirleriyle uğraşmamalıdır. Yıllardır yaşanan onca çirkin hadiseler karşısında insan durup bir düşünüyor ve şu soruyu sormak istiyor: 15 seneden beri neredeydiniz? İftiralarla ve yalan dolanlarla tefrikadan başka hiçbir şey elde etmedik, etmeyeceğiz de. Fatih Medreseleri, tam 15 yıldır bu yanlış bakış açısını düzeltmek için mücadele veriyor. Ancak sesini bir türlü duyuramıyor. Ya da duyurmak istemiyorlar.

İftiralarla fitne ve ayrımcılığın son bulması için mücadele etmek bizden, Muvaffakiyet Allah’tandır.

Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu

Yorum yapın