Şıracının Şahidi Bozacı | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Şıracının Şahidi Bozacı


Bozacının Şahidi Şıracı

28 Mayıs 2015 Perşembeyi Cumaya bağlayan gece Cübbeli Ahmet Hoca kendi televizyonunda yapmış olduğu Haftanın Sohbeti programında, isim vermeden üstü örtülü bir şekilde Fatih Medreselerini ve İsmailağa Derneği Yazı İşleri kurulumuzu millete şikâyet eder gibi oldu.

Dolduruşa çabuk gelmesi ve her an kullanıma müsait olma özelliği ile meşhur Cübbeliye, bu kronik alışkanlığı sebebiyle, yazılarımızın zıplattığı birileri tarafından kenara çekilerek kendilerini kurtaracak açıklama yapma vazifesi verildi herhalde!

Ama hakkını yememek lazım, bu sefer gayet temkinliydi Cübbeli Hoca! İsim vermekten, küfür ve hakaret etmekten son derece çekinerek bir açıklama yaptı. Kendisini bu iş için tutan, o çok güvendiği hoca arkadaşlarını adeta hüsrana uğrattı. Bizim yazılarımızla zıp zıp zıplayan bu kişiler, Cübbeli’nin bu açıklamasıyla da bir daha zıplamış olmalılar?

Çünkü sorduğumuz sorulara cevap vermekten, devamlı kaçan bu kişiler, saatler öncesinde sosyal paylaşım sitelerinden; “Bu akşam Cübbeli Hoca, sohbetinde Fatih Medreseleri ve İsmailağa Derneği Yazı İşleri Kurulunun yazıları ile alakalı açıklama yapacak. Onlara çok fena bindirecek.” tarzında paylaşımlarda bulunarak, adeta burnunu çekerken; “Seni babama söyledim, ağzını burnunu kıracak” diyerek arkadaşın şikâyet eden şımarık çocuk ağzıyla paylaşımlar yapıyorlardı. Yaptıkları açıklamalardan, “Şimdi Cübbeli Hoca çıkacak kürsüye. Bangır bangır bağıracak ve bizim ağzımızın payını verecek diye etrafa yayıyorlardı.”

Ancak saatler sonra Cübbeli’nin yaptığı açıklama sanki iki tarafın arasını bulmak için hakem tayin edilen bir kişinin ikisini de kıramayarak; “Olur mu öyle şey! Hadi barışın aranızda bu kavga ayıp oluyor hani” diyerek arabuluculuk yapan kişinin halini anımsatıyordu.

Bu açıklamayla birlikte İDDEF ve İsmailağa Vakfı bir kez daha hüsrana uğramış oldular. Sanki onlardan: “Ey Cübbeli! Bizler burada perişan olmuş vaziyette senden bu kimselere giydirmeni, bangır bangır bağırarak her zaman olduğu gibi şekerin fırlamış bir halde esip gürlemeni beklerdik. Ama sen, sanki iki tarafı da kıramayan nazik bir arabulucu edasıyla konuştun. bunu bize nasıl yaparsın” dediklerini duyar gibiyiz.

Biz tekrar baştaki konuya dönecek olursak; bizler 15 senedir ve halen bu vakfın ve İDDEF’in açıklamalarıyla attığımız her adımda, aldığımız her nefeste hakarete uğrar, taciz edilir, sözlü ve fiili işkencelere maruz kalırken bile, bu kadar yaygara koparmamıştık! Ancak 15 sene değil, 15 günü bile bulmayan yazılarımıza dayanamayan İDDEF ve İsmailağa Vakfının hemen etekleri tutuştu ve hemen Cübbeli devreye soktular. “Aman hocam! Yaman hocam! Kurtar bizi bunların kaleminden hocam!” diyerek Cübbeliyi her zamanki gibi kullanılmak üzere sahneye sürdüler.

Sütten ağzı yanan Cübbeli ise Allah için söylemek gerekirse, çok temkinli, gayet kibar ve uzlaştırıcı bir Üslupla açıklama yapmak zorunda kaldı. Ama hiç düşünmedi ki “Ya bu adamlar kendileri hakkında çıkan yazılara hakkında bir kelime ile cevap vermedikleri halde, neden kendileri cevap vermiyor da beni televizyonlara sürüyorlar, onlar sanki bu açıklamaları kendileri yapamazlar mıydı? Bu açıklamayı yapmak öncelikle onlara yakışmaz mıydı?” demedi.

Ne İDDEF’in, ne İsmailağa Vakfı’nın ne de Cübbeli’nin açıklamalarında; günlerdir kafalarına vura vura, özel olarak sorduğumuz, somut sorularımızın tek bir tanesine dahi cevap yoktu.

Bir zamanların kudretli darbeci generallerinden rol çalarak; “Tanırım iyi çocuktur.”, “Tanıdığımız hoca arkadaşlarımız, hep beraberiz ve Ben neysem, o da aynı”, “yaşlı başlı adamlar” demekten öte bir cevap yoktu. Bir adamın sadece yaşlı olması, bu adamın doğru ve salih bir kimse olmasına delil teşkil eder mi? Ya da senin bir kişiyi tanıyor olman, o kişinin iyi bir çocuk olması için yeterli bir sebep midir?

Ey Cübbeli Ahmet Hoca!

Sen nasıl bir adamsın ki, seninle alakası olmayan böyle bir olayda yemi görmüş balığın oltaya atlaması gibi atlıyorsun?

Bunca ilminle her defasında nasıl böyle Vartalara düşebiliyorsun?

İş senin zannettiğin gibi ya da millete aktardığın kadarıyla basit bir el borcunun ödeme tarihinin birkaç ay gecikmesi mi sanıyorsun?

Bu iş, senin bildiğin kadar basit mi zannediyorsun? Ortada 20 trilyonluk bir yolsuzluktan bahsediliyor. Birilerinin 150 bin avroluk matbaa borcu gibi basit mi zannediyorsun?

Gözü yaşlı gelipte; “Ne olur kurtarın paramızı bu kimselerden” diyenlerin feryadını duymayıp, Seyfettin İnancı mı bize savunuyorsun? Annesinin 20 senedir sürdürdüğü bu işten Seyfettin İnancın hiç mi haberin yoktur sanıyorsun?

Seninle alakası olmayan bir tartışmanın içine kendini neden çekersin?

Olayın failleri konuşmayıp kenara çekilmiş seni kavganın ortasına iterlerken, sen hangi akla hizmetle kendi kredini harcayarak; kendi meselelerinde bile kendilerini ortaya koymayıp hızarın ağzına seni sürecek kadar korkan bu adamlara açık çek kesebiliyor ve “Ha ben ha onlar. Beni nasıl bilirseniz onlar da öyledir” diyerek kefil olabiliyorsun?

Başına bunca hadiseler geldiği halde nasıl bunlardan ibret almazsın? Sen kavga ve kargaşadan, dedikodunun içine dalmaktan zevk mi alıyorsun da dönüp dolaşıyor bütün bu karışık işler seni buluyor?

İnsan bir kendine bakmaz mı hiç, kaç yaşına geldin, bunca ilmin, yaşın ve başınla ne zamana kadar bu çalkantılı hayata devam edeceksin?

“Ağır ol da molla desinler” diye bir laf var. Biraz kenara çekilsen de rahat etsen olmaz mı?

Efendi Hazretlerimizin tabir ettiği gibi; “Bizim köyün altındaki ırmağın ortasındaki kaya gibi olmalı insan! O’na gece gündüz sular çarpar durur ama o bir gram bile yerinden oynamaz. Sular onu götürmek için gelir ama onun kararlılığını görünce, yolunu değiştirip gider. İşte Müslüman da böyle olmalı” diyor Sultanımız.

Ağır taş olursan; kimse seni sürükleyemez! Kaldırıp kenara koyamaz, ama küçük ve hafif taş olursan; böyle taşların ne hale geldiğini sen daha iyi bilirsin.

Kıymetli bir hocamızın: “Bir adamın kaç kilo ya da gram ilmi varsa o kadar da ilmi siyaseti olması lazımdır. Çünkü bu ilmini ümmete hizmet ve insanların ıslahında kullanılabilmesi için bu şarttır.” sözü ne kadar anlamlıdır.

Son olarak bizimle alakalı sözlerin değişmedi, değişmez de! Ancak televizyonundan yaptığın bu açıklamalarla bu kişilerin daha çok merak edilip, gerçek yüzlerinin tanınmasına hizmet etmiş olduğunuzu da bilin.

Hakikatleri ortaya çıkarmak bizden, Üstünü örtmek sizden, Muvaffakiyet Allah’tandır.

İsmailağa Derneği Yazı İşleri Kurulu

Yorum yapın
    1. ihvan diyorki;

      Kaypak cubbeli o zaman bizim paralarimizi sen öde on bin tl verdim dolandirdilar beni