Kana doymayan İsrail, geçtiğimiz Cuma günü Filistin tarafına hava saldırısı düzenleyerek, Filistinli Müslümanların Cuma namazına girişlerine engel oldu. Yaşanan bu son saldırılar, soykırımcı İsrail’in Filistinlilerin kökünü kazıyıncaya kadar vahşetinden vazgeçmeyeceğini bir kez daha gösterdi.
Kurulduğu günden bu yana başta orta doğu ve tüm dünyanın başına bela olan İsrail, sadece Filistin topraklarını işgal etmekle kalmayıp dünyanın gözü önünde kadın, çocuk gibi pek çok masun sivili öldürmeye devam ederek, adeta bu toprakları açık hedef poligonu haline getirmiştir. Amerika’nın tam desteğini alan şımarık İsrail’in yaptığı tüm kanlı eylemlere hiç kimse sesini çıkartmamakta ve bundan cesaret alan Siyonistler ise, vahşet ve saldırılarını her geçen gün arttırmaktadır.
Siyonist Yahudiler, geçmişte cennet mekân 2. Abdülhamit Han’a gelerek Filistin’den toprak satması karşılığında Osmanlının tüm borçlarını ödeme teklifinde bulunmaları üzerine; Abdülhamit Han bu meseleyi namus meselesi saymış: “Kanla alınan toprakların bedeli, ancak kanla ödenir.” diyerek onları huzurundan kovmuştur. Sultan Abdülhamit Han o gün imani bir bakışı ile gelecek tehlikeyi gördüğünden Yahudilere bu fırsatı vermemiştir. Ama ne yazık ki Sultan Abdülhamit’in tahtan indirilmesinden kısa bir süre sonra, o günkü Filistin halkı tarafından Yahudilere toprak satılmıştır. O gün cazip gelen bu alışveriş, çok kısa zamanda İsrail’in devlet olarak bölgeye yerleşmesine ve akabinde de soykırım denecek vahşetlerin yaşanmasına sebep olmuştur. Bu gün maalesef İslam toplumlarının başındaki siyasi liderler, bu tehlikeyi göremeyerek, silahın gücüne iman etmiş bir terör devleti olan İsrail ile anlaşarak, uzlaşarak ve diplomasi yoluyla netice alacaklarını zannetmektedirler.
Tüm Müslümanların, özelde ise Filistin halkının içine düştüğü bu acınası durumun sebebi, ibadetlere karşı bir tembellik ve gevşeklik, dostunu ve düşmanını tanımaması, dünyaya olan sevgi ve hırsının artmasıdır. Abdülhamit Hanın, Yahudilere bir avuç dahi toprak vermemesine rağmen Filistin halkının paraya tamah ederek, topraklarını satmasıyla yapılan bu alışveriş neticesinde bir zaman için kar etmiş gibi gözükseler de neticede bu onların ibadetleri terk etmesine ve dünyanın aldatıcı rahatlığına düşmesine neden olmuştur. Hal böyle olunca da İslam’ın en kutsal üçüncü mabedi olan Mescidi Aksa ve Kâbe’nin şubeleri olan camilerin ve o mübarek toprakların sahipsiz kalmasına ve Siyonist Yahudilerin ellerine geçmesine neden olmuştur.
Dünyanın her köşesinde oluk oluk Müslüman kanı akarken, yaşanan bu vahşetleri görmeyen BM’yi işgal eden Haçlı ve Siyonist zihniyet, yine Müslümanları cezalandırma yoluna giderek suçu Müslümanlara yıkmaya çalışmaktadırlar. İslam karşısında tek vücut olan küfür ehli, sürekli düşmanca tavırlarını devam ettirmelerine rağmen, Rabbimiz; “Onların dinine girinceye kadar Yahudi ve Hristiyanlar sizden asla razı olmaz!” buyururken, biz Müslümanların hep alttan alarak müzakere ve diyalog yolunu tercih etmesi sonuç vermeyecek beyhude çabalardan başka bir şey değildir.
Müslümanların içine düşürüldüğü bu sıkıntıdan kurtulmalarının yegâne çare ve çözümünü Rabbimiz bizlere Kuranda şöyle beyan ediyor:
“İman edip güzel amel işleyenlere Allahu teala kendilerinden öncekileri yeryüzüne hâkim kıldığı gibi onları da yeryüzüne hâkim kılacağını, onlardan razı olduğu dini yaşama imkânını onlara bahşedeceğini ve iç ve dış düşmanlara karşı onlara emniyet vereceğini vadetmiştir.”
“Siz Allah’ın dinine yardım ederseniz, Allah’ta size yardım eder ve asla size galip gelecek kimse yoktur.”
Rabbimizin bu apaçık beyanlarına uyup, dostu düşmanı tanıtmak bizden, muvaffakiyet Allah’(c.c.)tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu