Ya İslam'ın Derdini Dert Edineceğiz, Ya Da Dertlerden Dert Beğeneceğiz | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Ya İslam’ın Derdini Dert Edineceğiz, Ya Da Dertlerden Dert Beğeneceğiz


Cihat bir Müslümanın, dinimiz İslam’ın devamı ve bekası için her türlü fedakârlıkta bulunarak mücadele etmesidir. Zaman ve mekân ne olursa olsun nefsani menfaatlerini Allah ve Resulünün önüne geçirmeden, malı gerekiyorsa malıyla, canı gerekiyorsa canıyla bütün fedakârlıkları göze almak ve her türlü sıkıntıyı üstün bir vakar ve cesaretle göğüslemektir.

Mekke döneminde 13 sene müşriklerin aç bırakma, güneş altında çıplak bedenlerine demirden  zırh giydirme, demirleri kızdırıp kemiğe dayanıncaya kadar vücutlara işkence ve develerle ayaklarını ters istikametlere gerdirerek sadece Rabbim Allah’tır dediklerinden dolayı zulümle katletme gibi her türlü eza ve cefalarına sabrederek tebliğ vazifesini gerçekleştiren, Efendimiz ve O’nu şerefli Ashabı Hicret emri gelene kadar bu hal üzere devam ettiler.

Ne zaman ki Hicret emri geldi, artık Medine-i  Münevvere’de müşriklere karşı kılıç kuşanmaya ve kafirlerle harp etmeye izin verildi. Ancak başta münafıklar ve bir takım gevşek Müslümanlar işi ağırdan alınca Rabbimiz;

“(Ey Mü’minler! Kâfirlerle) savaş üzerinize (farz olarak) yazılmıştır. Oysa o sizin için istenmedik bir şeydir. Ama ola ki bir şeyi istemezsiniz de o sizin için bir hayırdır. Olurda bir şeyi seversiniz de halbuki o şey sizin için bir şerdir. Allah bilir sizler bilemezsiniz” buyurarak onları ikaz etmiş ve fitne yapmamaları hususunda onları uyarmıştı.

Biz de diyoruz ki;

Hak ile batıl, küfür ile iman mücadelesi Adem (a.s)’dan kıyamet sabahına kadar süreceğine göre her ne kadar şekli ve keyfiyeti değişse de bu zamanda bu mücadeleyi sürdüren bizlerin de bu düsturlara dikkat etmesi gerekmektedir.

15 yıldan beri gerek şahsına, gerek ailesine ve gerekse biz dava arkadaşlarına karşı yapılan sayısız sözlü ve fiili saldırılara, ne cemaatimizden ne de yeryüzünden hiçbir insanın gösteremeyeceği bir sabır ve metanetle sırf Mürşidimiz Efendi Hazretlerimizin (k.s.) sözü yerine gelsin için, duruşundan zerre kadar taviz vermeyen, her zaman “aman camiamıza zarar gelmesin” diyerek her defasında kendi nefsini arka plana atan, ancak kucaklayıcı, birlik ve beraberlik için aşındırmadığı yol, çalmadığı kapı ve başvurmadığı çare kalmadığı halde yaptığı ve yaptığımız her mücadeleyi örnek ve öncü kabul etmelerine rağmen, sırf inadi bir ayrımcılık içinde camiamızın pasifize edilmesi yolunda cüretkâr bir kibir ve fitnelerin kulu olanlara karşı Büyüğümüz bizden, dün sabretmemizi bu gün ise mücadele etmemizi istiyorsa artık bazı adımların atılmasının zamanı gelmiş demektir.

Ve bize yakışan sonuçları ne olursa bu zamana kadar bizlere yanlış adım attırmayan, sokaklarda kaybolup gitmememiz için her daim maddi ve manevi elimizden tutan, yetişmemizden tutunda evlenmemiz hatta çoluk çocuk sahibi olmamıza kadar bizim için her türlü fedakârlığı yapan, milletin hocaları gibi “saldım çayıra Mevla’m kayıra demeyip”, memleketimizde yaşanan sıkıntılı zamanlarda biz arkadaşlarını her zaman en doğrusuna yönlendirerek muhafazamızı sağlayan, kendisini değil kurumunu yani bizleri geliştirmenin derdinde olan böyle bir zatı şahane ile her türlü yürümek varken gafletle olaylardan uzak kalmaktan, onu yürüdüğü bu davasında, ki “Sultanımızın davasıdır” yalnız bırakmaktan, acabalarla tribünlerde seyirci kalmaktan Rabbimize sığınıp varsa bu gaflet ve hatalarımızdan tövbe edip biran önce verilen mücadelede ön saflarda saf tutmak bizlere yakışan en kaliteli harekettir.

Bizleri bu mücadele geride bırakan şey evladımızsa onla, malımızsa onla, kendi nefsimizse onla büyük imtihan yaşayacağımızı unutmamak gerekir. Zira hepsi geçici dünya meşgalesidir. Yaptığımız fedakârlıklar verdiğimiz mücadeleler ise bizim için ebedi ganimettir.

Büyüğümüzle beraber omuz omuza mücadele bizden, himmet Sultanımızdan, muvaffakiyet Allah’tandır.

Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu

 

Yorum yapın