Âlim kelimesi Arapça bir kelime olup Türkçe karşılığı “bilen” demektir. Ancak bu kelime lügat olarak her ne kadar bu manaya gelse de ıstılahi olarak yüksek ilim sahibi olan insanlara âlem olmuştur. Ki bu kelimenin bu manada kullanılışını başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere birçok Hadis-i Şeriflerde de görmek mümkündür. Bu zatları Mevla Teâlâ değişik ayetlerde değişik şekillerde övmüştür. Yine aynı şekilde peygamberimiz (s.a.v) de ifadelerinde bu zatlara çokça yer vermiştir. Ancak şuan görülen günümüzde bu zatlara gerekli kıymetin verilmediği hatta bir takım cahiller tarafından tenkit edildiği ve hatta sevilmediğidir.
Bu zatlar o kadar muhterem insanlardır ki yeryüzünde Mevla’nın nuru onlarla parlar. Cahilliğin getirmiş olduğu karanlıklar onlar vesilesiyle aydınlatılır. Peygamber varisi olmaları hasebiyle kendilerinde Efendimizden kalma güzellikler, ahlaklar tüm tazeliğini korumuş bir şekilde bulunur. Ve bu dinden gerçek istifade eden zatlar bunlar olduğundan âlimler zümresiyle hayatını idame ettirenlerde bu istifadeden büyük paylar alırlar. Zira Efendimiz (s.a.v) Enes (r.a)’den rivayet edilen bir hadis-i şerifte; “Âlimin yüzüne bakmak ibadettir. Onunla oturmak ibadettir. Onunla konuşmak ibadettir” buyurmuştur. (Deylemi, Firdevsi 4/294, No:6867) Gördünüz mü istifadeyi? Ne büyük bir fazilet Âlim olmak. Peygamberlikten sonra en büyük rütbedir buyurulmuştur. Adem babamızda meleklere Alimliği ile galip gelmemiş miydi? Ve bu bilmesiyle beraber halife seçilmemiş miydi? Yine Âlimliği ile aciz bıraktığı meleklere Adem’e “secde edin” denilmemiş miydi? Ne kadar büyük bir şey bu Alimlik. Onlar bizim her şeyimiz. Elhamdülillah hadimleriyiz. Mevla’m ayırmasın bizi onlardan. Hatta bizi de onlardan eylesin ki ancak o zaman biliriz onların kıymetini.
Şöyle bir misal verir Sultanımız; “İnsanlar bir et gibidir. Âlimler ise onun tuzudur. Nasıl tuzsuz et kokar ise Alimsiz insanlarda kokar, çürürler” buyurmuşlardır. Allah aşkına böyle olmadık mı? Cahillik her tarafımızı sarmadı mı? Kime sarıldıysak bizi kurtarın diye hepsi bırakıp kaçmadı mı? Bizim merhamete muhtaç, bu halimizi kendi çıkarları uğrunda kullanmadılar mı? Bizi hep Âlimlerimizden aman doğruları öğrenmesinler diye uzaklaştırmadılar mı? Nurları karanlıklarını delecek diye onlara akla hayale gelmeyecek zulümler yapmadılar mı? Kanlarını akıtmadılar mı? Ama onlar hep tok gözlü idiler. Zulme hiçbir zaman boyun eğmediler. Çünkü onlar her şeyin iyisini bilenlerdiler. Allah’tan hakkıyla korkarlar ve hakkıyla itaat ederler. “Gerçekten Allah’tan ulemalar (alimler) korkar.” (Fatır 28) Onların olmadığı bir toplumda ne şeref, ne haysiyet ne de bereket kalmıştır. Cehalet her tarafı kuşatmış, insanlar şaşa kalmış demektir. Hepsi teker teker toplumun sinesinden Allah tarafından sökülüp alınmıştır. Ve ortalıkta kendilerini Âlim zanneden hem kendileri sapık, hem de insanları saptıran cahiller kalmıştır.
Korkun böyle olmaktan. Hep beraber korkalım. Niye mi? Çünkü çok kıymetli insanların ahirete göçü inanın bizim için hiç iç açıcı bir durum değildir. “Âlimin ölümü, âlemin ölümü demektir.” Niçin? Çünkü Âlim öldüğü zaman dağlar, taşlar, hayvanat, nebatat hepsi yerler gökler inler. Ama öyle insanlar var ki maalesef gönlü bir taş bile olamamış. Çünkü taş bile üzülür bu zatlara ama böyle bir kalbe sahip olan insan ise yüreğinde bir kımıldama dahi bulunamaz.
Unutmayalım ki bugün ilim adına ne biliyorsak, hayatımızda ihtiyaç duyduğumuz her şeyi biz Âlimlerin sayesinde öğrenmişizdir. Onlar bizim görmediklerimizi görmüşler, duymadıklarımızı duymuşlar, anlamışlar ve bize anlatmışlardır. Öyleyse dini kendilerinden öğrendiğimiz Âlimlerimize, hocalarımıza yanlış isnatlarda bulunmayalım. İlmi ve dinimizi istismar edenlerle aynı kefeye koymayalım.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu