Bedenler Değil… | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Bedenler Değil…


Dünya bir imtihan yeridir. Hepimiz bizim için bir misafirhane olan şu dünyada imtihan olunmaktayız.
Bu imtihan ise herkesin gücüne ve sahip olduğu nimetlere göredir.
Âdem aleyhisselamdan kıyamete kadar bütün insanlık kimi zaman evladıyla, kimi zaman  malıyla, kimi zaman canıyla veya fiziksel  ya da bedensel başka bir engelle imtihan olunmaktadır. Bizler bu imtihan dünyasında iyi kötü, acı tatlı olaylarla, sevinç ve üzüntülerle, nimet ve musibetlerle her an denenmekteyiz.
Mevla Teâlâ Hazretleri insanları dış görünüşlerine, cinsiyetlerine, fiziksel özelliklerine, ırklarına, makam ve mevkilerine göre değil; iman, ahlak ve davranışlarına göre değerlendirir. Allah katında sizin en üstün olanınız, en çok takvalı olanınızdır. Yani Allah’a karşı gelmekten sakınan, Onun emir ve yasaklarına uyanınızdır.” ( Hücurat: 13) buyurmuştur.
Aynı konuya işaret eden Peygamber efendimiz s.a.v.’de “Yüce Allah, sizin şekillerinize, dış görünüşlerinize veya mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.” ( Müslim, bir 33- 34) buyurmuştur.
Kuranı Kerim bize görme engelli bir peygamber olan Yakup aleyhisselam ve Abdullah ibni mektumdan, dilinde konuşma zorluğu olan Musa aleyhisselamdan ve amansız bir  hastalığa yakalanan Eyüp aleyhisselamdan bahseder.
Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz sahabeyi kiramın fiziksel engellilerine bakmamış, onlara takva, liyakat, ehliyet ve akıl gibi kabiliyetlerini dikkate alarak vazife vermiştir. Kimi zaman görme özürlü bir sahabe olan Abdullah ibni Mektumu müezzini yapmış, savaşlara giderken kendi yerine onu Medine’de vekil bırakmış, ortopedik engelli olan Muaz Bin cebeli genç yaşına rağmen Yemene vali tayin etmiş ve değişik özür ve engeli bulunan sahabeler ile bizzat ilgilenmiştir. Onların topluma kazandırılması için onlarla özel olarak ilgilenmiş, ancak asla fiziki ya da başka bir özrü  veya rahatsızlığı sebebiyle hiçbir kimseyi hor görmemiş ve ayıplamamıştır. Ülkemizde 10 milyona yakın fiziksel, zihinsel ve bedensel engelli insanımız bulunmaktadır. Nice insanlar felçli, ortopedik engelli, işitme ya da görme özürlü olabildiği gibi, her birimiz de hiç beklenmedik bir anda engelli veya özürlü olabiliriz. İnsanları bir takım bedensel kusurları sebebiyle küçümsemek, ayıplamak, hor görmek asla caiz değildir. Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: “Bir kimsenin mümin kardeşini küçümsemesi günah olarak ona yeter.” (Müslim bir 32) buyurmuştur. Unutmamalıyız ki her an herkesin başına böyle bir durum gelebilir. Dinimize göre insanların sadece maddi imkânlarının genişliği, mal ve mülkünün çokluğu, güzelliği ya da makam ve mevki sahibi olmaları o kişilerin kıymetli oldukları anlamına gelmediği gibi fiziksel, zihinsel, ortopedik engelli olmaları da, işitme ya da görme özürlü olmaları da o kişinin hor görülmesi, değer verilmemesi ve itilip kakılmasını gerektirmez.
Hepimiz görünüşe değil, gönle değer veren, mal ve makama değil, kalplerdeki iman ve takvaya değer veren Allah’ın kullarıyız. Peygamberimiz zayıf, güçsüz, hasta, engelli, muhtaç ve acizlere sahip çıkmış, yakın ilgi ve şefkat göstermiştir.
İslam’a göre asıl engelli olanlar; dünyada kendilerini yaratıp yaşatan, her türlü nimetleri ile donatan Rabbini tanıyamayan, Ona şükür edilmesi gerektiğini anlayamayan, kafalarının gözüyle varlıkları gördükleri halde, kulaklarıyla sesleri duyduğu halde, dilleriyle her şeyi söyledikleri halde; kalp gözleriyle ilahi hakikatleri göremeyen, kalp kulakları ile hak ve hakikati duyamayan, kalbinin lisanıyla hakkı ve gerçeği söyleyemeyenlerdir.
Asıl engelliler, asıl körler hakkı ve hakikati görmeyenlerdir.
Asıl sağırlar hakkı  ve hakikati duymayanlardır.
Asıl dilsizler hakkı ve hakikati konuşmayanlardır. Asıl kalpsizler hakkı ve hakikati anlamayanlardır.
Hiçbir özürlü kardeşimiz özrü sebebiyle; “Niçin bu durum benim başıma geldi? Ben ne yaptım da böyle oldu? Neden ben?” gibi sorular sormamalı, meseleye ceza açısından bakmamalıdır.
Sağlıklı olan hiç bir kimse de, bedeni bir özrü sebebiyle bir başkasına hor bakmamalı, doğuştan suçsuz ve günahsız olarak dünyaya gelen bir insanın başına gelen olumsuzluğu ceza diye değerlendirmemelidir. Eğer her olumsuzluk, ceza diye insanın başına gelmiş olsaydı; Allah’ın en seçkin ve sevgili kulları olan peygamberlerin başına onca sıkıntı gelir miydi? Peygamber Efendimiz : “Musibetlerin çoğu enbiyaya, sonra evliyaya sonra da derecelerine göre diğer insanlara isabet eder.” (ibni mace, fiten,23) buyurmuştur. Öyleyse başa gelenlere karşı sabırlı olmalı, bunun bir imtihan olduğunu, sabırlı olanın başarıya ulaşacağını bilerek engellilere toplum ve devlet bazında sahip çıkma, duyarlılık ve şuuru içinde olmalıyız.

Küçümsemekten sakındırmak bizden muvaffakiyet Allahtandır.

Yorum yapın