Türkiye, İslam dininin en saf en temiz haliyle yaşandığı bir ülkedir. Bunun sebebi ise elbette ki ülkemizdeki Müslüman halkın, Ehl-i sünnet akidesine sıkı sıkıya olan bağlığı ve bu minval üzere yaşamasıdır. Bu topraklarda yaşayan Müslüman halkın, Ehl-i sünnete olan bağlılığı ve bu uğurda gerekirse gözünü bile kırpmadan ölmeyi göze alması, gerçekten de takdire şayandır. İşte o nedenledir ki Yüce Allah’ımız, bu ülkeyi ve bu ülkede yaşayan Müslümanları çok daha farklı sevmektedir, muhafaza etmektedir. 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananları dikkatli bir nazarla incelersek, Mevla’mızın bizleri nasıl bir sevgi ile muhafaza ettiğini görmüş oluruz.
15 Temmuz günü ülkemizde yaşanan bu darbe girişimi elbette bir ilk değildi. İhanetin tezahürü olan darbe, paslı bir hançer gibi sürekli vatanımızın sırtında bekletilmektedir. Vakti saati geldiğinde küfrün şerli eli, bu paslı ve kanlı hançeri saplamak için fırsat kollamaktadır. Her zaman hazır ve nazır bekleyen kâfirler ve ona yaverlik yapan uşakları, ne zaman fırsatını buldular, işte o zaman ellerindeki hançeri var güçleriyle sapladılar. İlk hançerleme vakası; 27 Mayıs 1960 yılında gerçekleşmişti. Bu ilk darbeden sonra sırasıyla 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980 ve 28 Şubat 1997 darbeleri gerçekleşti.
Eli kanlı şer odakları, bu vatanı darbelerle hançerlemeye iyice alışmıştı. Vakti saati geldiği için yeni bir darbe planı daha yapıldı. Fakat bu kez farklı bir şey denenmeliydi. Kâfirin sürekli hainliğe çalışan beyni, kendince güzel bir yöntem buldu. Hançerin sapını bu kez yeşile boyama kararı aldılar. Yani bu darbeyi yapanlara İslami bir kimlik kazandıracaklardı. Böylece bir taşla iki kuş vurabileceklerdi. Ve dediklerini yaptılar, hançerin sapını yeşile boyayıp, 15 Temmuz akşamı yola koyuldular. İslam diyarı, mübarek vatanımıza, yeşil saplı paslı hançeri, bir bir sapladılar. Etraf bir anda kan gölüne döndü. Ancak işin nihayetinde Yüce Yaradan, bu kez küfre aman vermedi ve kanlı eylem son buldu. İhanetin tezahürü olan bu büyük felaket, Allah’ın (c.c.) yardımı ve imanlı halkın canından vazgeçerek gösterdiği yüksek fedakârlıkla püskürtüldü. Kısacası İslami bir hüviyet kazandırılarak kurgulanan bu yeşil darbe girişimi, “İMAN” gibi bir kuvvet karşısında başarısız oldu. Rabbimize ne kadar teşekkür etsek az.
Şimdi gelelim asıl meseleye! Tankın altına yatan halk! Uçaktan bomba atılırken kaçmayan halk! Tankın ve tüfeğin mermisine göğsünü siper eden yine halk! Kısacası darbe girişiminin kuvvetine direnen ve bu darbenin başarısız olmasını sağlayan halktır. Tavan olan reisicumhurdan tutunda taban olan halkın tamamına yakını bu konuda hemfikir. Yani kısacası herkes, darbeyi önleyenin İmanlı halk olduğunu açıkça biliyor. Buraya kadar her şey çok güzel! Ancak güzel olmayan bir şey var ki oda darbe sonrasında yaşananlar.
Peki, darbe sonrası yaşananlar ne? Açıklayalım:
- Öncelikle şunu belirtelim; bu darbeyi tasarlayanlar, küresel yönetimi ele geçirmek isteyen küfür ehli güçlerdir. Ülkemize yönelik darbelere baktığımızda Ehl-i sünnet çizgisinden sapmayan imanlı bir iradenin, bu ülkede söz sahibi olmasını istemiyorlar. Çünkü biliyorlar ki bu ülkede, dünyadaki Müslüman halklara önderlik yapacak bir güç ve kabiliyet var. Bunu gördükleri ve bildikleri için de iç karışıklığı ülkemizde sürekli taze tutmak istiyorlar. İç karışıklık için tezgâhlanan PKK/PYD ve FETÖ gibi oluşumlar, bunlardan sadece bir kaçıdır. Kısacası bu topraklarda Ehl-i Sünnet akidesine bağlı bir İslam’ın yükselişini istemiyorlar.
- Yaşanan bu son darbeye, İslami bir kisve kazandırarak sahaya sürmeleri, ülkemizde Ehl-i sünnet akidesini binlerce yıl muhafaza eden tarikat ve cemaatleri kötülemek adına yapıldığını herkesin bilmesi gerekir. Küffarın bir taşla iki kuş vurma meselesi tam olarak budur. Darbeyi yapanlara İslami bir kisve verilecek, eğer darbe başarılı olursa cemaat ve tarikatların üzerine gidilecekti. Lakin başarısız olunursa da cemaat ve tarikatların ne kadar tehlikeli oldukları algısı oluşturularak kötülenecekti. Darbe başarısız oldu ve bu kez ikinci şık uygulamaya konuldu. Aslında bu yönüyle darbeye tamamen başarısız oldu denilemez. Çünkü şu anda ülkemizde Laiklik çığırtkanlığı yükseliyor. Çığırtkan azınlıklar, tarikatları ve cemaatleri kötülemekte ve laikliği tek kurtuluş reçetesi olarak bu halkın önüne tekrar sunmaktadırlar.
Son olarak şunu söylemek istiyoruz. Bu toprakların selameti ve huzuru, ancak ve ancak Ehl-i sünnet akidesine sımsıkı sarılarak, imanımızı muhafaza etmekle mümkündür. Yaşadığımız son olayda bunu herkes açıkça gördü. Kâfirin paslı ve kanlı hançeri hala elinde duruyor. Aman dikkat! Eğer o hançerin tamamen ortadan kalkmasını istiyorsak, dinin karşına alternatifmiş gibi sunulan dinsizlik maskesi laikliği değil, “imanımızı” muhafaza etmeliyiz.
Uyarmak bizden, uyanmak sizden, hâkimiyet Mevla Teâlâ’dandır
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu