Medresesiz Ve Tekkesiz Bir Yere Gidemeyiz! | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Medresesiz Ve Tekkesiz Bir Yere Gidemeyiz!


Bu Yazı Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Yusuf Kaplan’ın Yazısından Alınmıştır.

Fatih’e toz kondurmayız ama Fatih’i Fatih yapan ruhun ne olduğunu bilmeyiz.

Bizim düsturumuz bu!

Sağında Akşemseddin / tekke, solunda Molla Gûrânî / medrese olmasaydı, Fatih, Fatih olabilir miydi?

Fatih, medresenin karşısına tekkeyi boşuna yerleştirmemişti, değil mi?

BATIDAKİ ÜNİVERSİTENİN GERİSİNDE MEDRESE VAR!

Ezberler bizi ezer, yok eder, kölesi hâline getirir. Ezberler çöpe, diyorum ve bu yazıda ezberlerimizi altüst edeceğimi ifade ediyorum.

Bugün, geliştirilmiş en insânî “eğitim” sistemi medresedir. O yüzden, Batı’da, özellikle de ABD’de eğitimin zirvesi doktora programının gerisinde medrese vardır. Bizden alınmış, adapte edilmiştir.

Bütün medeniyetler arasındaki ilişkiler bu alış-verişlerle gerçekleşir.

Türkiye’deki -özellikle zihin-özürlü aydınlar topluluğu tarafından- çarpık anlaşılan konulardan biri medrese konusudur.

Medrese, yaklaşık bin küsur yıl İslâm medeniyetinin temellerini atan maarif kurumunun adıdır. Ve İslâm medeniyetinin geliştirdiği, medeniyeti yeşerten, filizlendiren, yeni ufuklara eriştiren, bütün insanlık birikimini kendine mal eden özgün bir eğitim modelidir.

Yalnızca insanlık birikimini kendine mal eden, yorumlayan ve aşan yolculuklar, insanlığın önünü açar. İşte bu nedenledir ki, Müslüman medreseleri, Batı üniversitelerine de kaynaklık etmiş, dünyanın birikiminin Batı’ya ulaşmasını sağlamıştır.

MEDRESENİN ÇÖKMESİ: MEDENİYETİN ÇÖKMESİ

Bugün Medrese’nin -Türkiye’de- yaşamıyor olmasının nedeni, İslâm medeniyetinin çökmesidir. Türkiye’nin dışında İslâm dünyasında medrese varlığını sürdürüyor ama hiçbir geliştirici atılıma, öncü açılıma öncülük edebilecek çaba ve niteliğe sahip değil.

Medeniyetin çökmesi, medresenin de çökmesini beraberinde getirdi. Tersi de doğru: Medresenin çökmesi, medeniyetin temellerini sarstı ve çökmesiyle sonuçlandı.

Ulema gitti, film koptu. Medeniyet gökkubbemiz çöktü, üzerimize yıkıldı. Baş’la gövde birbirinden ayrıldı. Müslümanca biliş, duyuş, düşünüş, zevk ve beğeni biçimlerimiz yok oldu. Çöle mahkûm olduk…

Asıl yakıcı mesele şu, burada: Müslüman toplumlar, medreseye yeniden diriltici bir ruh üfleyemezlerse, yeniden esaslı bir medeniyet hamlesi gerçekleştiremezler. Müslümanca duyuş, düşünüş ve varoluş biçimini, ancak İslâmî bir maarif modeli geliştirebildiğimiz takdirde yeniden yeşertebiliriz.

 

MEDRESE RUHU VE UFKU, BATI’DA YAŞIYOR!

Türkiye’deki aydınlar topluluğu ve uzantısı kapıkulu medyanın ezberini bozacak bir gerçeğe dikkat çekmek istiyorum burada.

Bugün Türkiye’de de, İslâm dünyasında da medrese ölü; medrese ruhu, bir şekilde, Batı’da yaşıyor aslında! Batı’daki en yüksek eğitim kurumlarının başvurduğu ve yaşattığı bir eğitim biçimi ve ruhu bu.

Medrese’ de yüksek fikir alanında, Zirve’yi temsil eden âlimin dizinin dibine oturarak geliştirilir.

Bir meseleye yoğunlaşan ”talebe”, o meselede zirve noktayı temsil eden âlimin izini sürer ve örneğin Kutup’da yaşayan bu ”talebe”, söz konusu zirve âlim Bağdat’ta, Kahire’de, Basra’da ya da Tunus’da bile olsa o âlimi bulur, onun rahle-i tedrisinden geçer. Tabii bunun için, bir dolu yolu aşması, zorunlu icazetleri alması zarûrîdir.

Zirve bir âlimin dizinin dibine oturan parlak bir talebe, medresede, sadece ilim tahsil etmez; o ilmi var eden ruh Âlemini, hayat iklimini, zihin, davranış ve yaşayış biçimlerini düzenler.

Medresede, talebe, ilim öğrenmez sadece. Karakterini, kişiliğini, duyarlıklarını da tahkim eder. Bir geleneği yaşar ve yaşatacak bir ruhla, idealle ve vecdle dolar ve kendini aşar.

Ayrıca medresede hem yüksek bir bilim dalı, hem de disipliner bir eğitim modelidir.

İşte bu medrese modeli, bugün Batı’da -özellikle de Amerika’da- doktora programlarında adapte edilerek bir şekilde uygulanan bir modeldir.

Böyle bir şeyin olması doğaldır. Çünkü Batı’daki -modern Batı’yı kuran- Paris, Oxford, Padua, Bologna, Palermo üniversitelerinin modeli, Bağdat, Kurtuba, Ezher ve Mağrip’teki medrese modelidir.

YENİ GAZALî’LER, İBN ARABî’LER VE ITRÎ’LER OLMADAN ASLA!

Özetle, bizim tarihte geliştirdiğimiz eğitim modeli, esas itibariyle medrese ve tekke modelidir. Müslüman toplumlar, eğer yeniden toparlanacaklarsa ve tarihe tarihi yapacak bir aktör olarak gireceklerse, bunun öncelikli yolunun, “entellektüel” tipinden değil, âlim, ârif ve hakîm şahsiyetlerinin, yeni Gazâlî’lerin, İbn Sina’ların, Mevlânâ’ların, İbn Arabî’lerin, Ebu Hanife’lerin, Itrî’lerin, Şeyh Galip’lerin yetiştirilmesinden geçtiğini iyi bilmeliler.

Başka türlü bir arpa boyu bile yol alamayacağımızı, yalnızca bu ülkenin enerjisini su gibi harcamış olacağımızı, sürgünümüzü uzatacağımızı iyi bilelim, aklımızı başımıza devşirelim, kendimize gelelim; sözün özü, evimize dönelim önce, kendimize gelelim diyorum.

Medreselere Sahip Çıkmak Bizden Dünyaya Hakim Olmak Mevla Tealadandır

Fatih medreseleri yazı işleri kurulu

Yorum yapın