Verilen ne hak –batıl mücadelesi, ne de bir mazlumu kayırıp kollamadır. Yaşananlar sadece menfaat ve çıkar çatışmalarından ibaret bir takım itişmeler, kavgalar ve savaşlardır. Acıyı çeken, zulmü ezberleyen ise minik gözler, küçük eller ve yüreklerdir. Ne bir günahları var nede bir çıkarları. Onlar silahın gölgesinde, güneşin alnında büyüyen deve dikenleri gibi büyüyorlar, sert ve acıtan. Ne anneleri kalmış ne babaları ne de bir yakınları. Ortada garip, mahzun kalan yavrularımız. Görmüş olduğumuz virane evler, çökmüş binalar, mazlum korumasız siviller aslında insanlığın nerelere geldiğini gösteriyor bizlere.
İnsanlık olarak geleceğimiz olan Halep ve dünyanın dört bir yerinde bulunan yavrularımız bu kadar kan ve gözyaşıyla yoğrulurken, biz bunun adına nasıl gelecek diyebiliriz.
Bugün baskılarla, ölümlerle büyüyen bu yavrularımızdan büyüklerine karşı hatta gelecekte kuracakları dünyaya karşı nasıl bir umut besliyoruz acaba? Savaşın büyüttüğü bu minik canlar büyüdüğü zaman ne kadar barış, huzur ve mutluluk taraftarı olurlar. Ruhlarını saran silah ve bomba korkusundan kurtulup incelik ve letafete nasıl ulaşırlar?
Biraz da kendimize soralım. Bu kadar Müslüman evladı suçsuz yere katledilirken Müslüman olarak bizler hangi hallerdeyiz? Nefsani bir takım arzularımızın pençesinde, dünyanın peşinde mi yoksa o yavrularımızın acılarını yüreğinde hatta her zerresinde hissederek yalvarmak için teheccüt nöbetlerinde mi? Bu zulümlere karşı gerçekten vicdanlarımızla baş başa iken ‘’Ben elimden geleni yaptım’’ diyebiliyor muyuz?
Hiç yoktan bir Müslüman olarak gecenin bir vakti kalkıp Allah’a dua etmeliyiz, bu zülmu duyurmalıyız. Ve artık kâfirlere karşı sempati beslemeyi bırakmalıyız. Ülke olarak, halk olarak almamız gereken tedbirler ne ise onları da almalıyız. Büyük küçük demeden, az çok demeden karınca kararınca da olsa yardımda bulunmalıyız.
Demek ki Müslümanın Müslümandan başka dostu yok imiş. Yıllarca Müslüman görünümlü İslam hainlerinin Halepli kardeşlerimize yaptıklarını görüpte hala onları korumak, fikir farklılığı varmış gibi bakmak büyük cehalet olur. Ve daha nice yaralar almamıza sebep olur. Birileri anlamasa da, hatta ısrarla ‘’aman sıktınız artık’’ diyerek dinlemese de biz bu işin çaresinin İslami kardeşliğinde olduğunu haykırmaya ve derdimize derman aramaya devam edeceğiz.
Gelin şu güzel dinimiz İslam’a sımsıkı yeniden sarılalım. Tüm dünyaya bu kardeşliği Peygamberi bir nida ile tekrar duyuralım. Özümüz olan İslam’dan başka hiçbir sistem bizim çaremiz olamaz. Bu dini yaşamadan ve yaşatmadan Müslüman huzur bulamaz.
Mazlumla Beraber Olmak Bizden, Muvaffakiyet Allah’tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu