Tövbe ve Önemi | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Tövbe ve Önemi


İnsan hayatı bir rüya gibidir, çabuk geçer. Eğer rüya iyi ise hayra, kötü ise şerre yorumlanır. Cemiyetimizde öyle insanlar var ki, günah arabasına binmiş, pazarlarda günah arıyor. Ne yapacak bunları? Kanundan kaçan eşkıya gibi, Allah’ın emrinden kaçıyorlar? Günahlarının çokluğundan ümit kesenler, bir idamlık gibi cehennemi mi bekliyorlar? Allah’ın rahmet ve merhameti o kadar çok ki, bizler için ne büyük nimet! İşte ayeti kerime: “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse geçmiş günahlarından sakınırsa, kurtuluşu bulanlar işte bu kimselerdir.”

Gözümüzden akan yaşlar pişmanlığın eseri ise korkmayalım. Allah katında sevgili bir kuluz demektir. Ama bir daha işlememek şartı ile. Allah kullarını o kadar seviyor ki, günahkârını bile huzuruna çağırıyor. İşte ayet-i kerime: “De ki Ey kendilerinin aleyhinde (günahta) haddini aşanlar, Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları affeder. Şüphesiz ki, O çok yargılayıcıdır, çok esirgeyicidir.” Bu kurtuluş kapısı bizler için daima açıktır. Ey kardeşim gelin ümit kapısından girmeye çalışalım. Günahların seni terk etmeden sen günahlarını terk et. Günah işleyemez hale geldiğin gün huzuru ilahide:

– “Sağlam bünyeli olduğun vakit şeytanın uşağı oldun. Şimdi kapısından kovuldun. Hangi yüzle kapıma geldin” sualine ne cevap vereceksin?

Bugün maddi hastalığın tedavisi ilaç ve perhiz ise manevi hastalığın çaresi de tövbe ve günahtan kaçınmaktır. Dağlar kadar günahımız da olsa, ihlas ile tövbe edersek, karlar gibi günahlarımızda eriyecek, gönlün cennet bahçesine dönecek, iman kandili nur gibi parlayacak, huzur içinde kalacaksın. İşte Hazreti Ömer ve çalgıcı:

Senelerce çalgı çalmakla ömrünü geçiren, her günah pazarında tüccarlık yapan, ihtiyarladığı zaman her eğlence yerinden kovulan bir suçlunun hali!

Son bir ümit ile mezarlıkta gecenin karanlığında bütün varlığı ile çalgıcı Allah’a yalvarıyor:

-Allah’ım! Yıllardır nimetini yedim. Sana layık kulluk edemedim. Öleceğim an yaklaştı. Fakat şu günahkâr yüzüm, kirli elimle huzuruna gelmeye korkuyorum. Ama yine de geleceğim Allah’ım! “Settar”sın (örtensin) günahlarımı setret! Rahman ve Rahimsin bana merhamet et. Sana nasıl kulluk yapacağımı bilmiyorum. Elimdeki sazdan başka bir şeyim yok! Affet beni Allah’ım affet.” Bu yalvarıştan sonra uyuya kalır. İslam’ın adalet mümessili hazreti Ömer:

– O gece bir türlü uyuyamadım. Bir ara kendimden geçmişim. Bir nida geldi: “Ya Ömer! Kalk, mezarlıkta benim sevgili kulum var. Ona selamımı söyle. Ben ondan razıyım ona yiyecek ve içecek götür.”

Hazreti Ömer, hemen mezarlığa gidiyor ve diyor ki: “mezarlığa vardığımda ihtiyar çalgıcıyı gördüm. Ben Allah’ın sevgili kulunu arıyordum. Çalgıcıdan başka kimseyi göremeyince budur diye başucunda uyanmasını bekledim.” Allah’ın selamını ve hazreti Ömer’in alakasını elde eden, bunlardan haberi olmayan ihtiyar çalgıcı, huzurunda halifeyi görünce korkuyor ve yaşlı gözlerle:

– “Ya Ömer! Benim gibi günahkârın cezasını vermeye mi geldin?” Hazreti Ömer derhal:

– “Müjde sana! Allah’ın selamı var. “Ben o kulumdan razıyım, ona yiyecek ve içecek götür” dedi. Bundan sonra emrine amadeyim, beni affet.

Ey Müslümanlar! Koskoca hazreti Ömer (r.a)’i bir çalgıcıya hizmet ettiren ne? Ömrünü çalgıcılıkla geçiren ihtiyarın, Allah’tan bu müjdeye ulaşmasının sebebi ne? İyice düşünelim! Bütün varlığı ile iman kıvılcımları arasında yükselen ses! İhlaslı bir aşkın acıklı yalvarışı! Hiçbir dünya gayesi olmadan yapılan bir iş ve tövbe insanı tertemiz yapıyor. Öyle bir tövbe ki, bir daha yapmamak üzere Mevla’m cümlemize ikram eylesin.

Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu

Yorum yapın