Çalışmalarımıza Sahip Çıkmak | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Çalışmalarımıza Sahip Çıkmak


İslam davası, ilk insan Hz. Âdem’den kıyamete kadar sürecek bir davadır. Bu davada küfre karşı en mükemmel çalışmayı yapan ve en büyük başarıları elde eden hiç kuşkusuz sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.)’dir. Bizler böylesi bir Peygamberin (s.a.v.) ümmetiyiz. O nedenle ümmet olarak bizler, istesek de istemesek de bu davanın birer mensubuyuz. Yani her Müslüman aslında bir dava adamıdır. Öyleyse bize yakışan, Efendimize (s.a.v.) layık olabilmek için bu mücadeleye gerçek manada sahip çıkmaktır.

Bir dava adamının en temel özelliği, inandığı davanın liderine tam teslim olması ve koşulsuz hizmet etmesidir. Ayrıca dava adamı, sabırsızlıkta göstermez. Nasıl ki tomurcuklar zamanı gelmeden meyveye durmazsa, bir dava da olgunlaşmadan asla zafere ulaşamaz. O nedenle dava adamı, sabretmesini bilen, ne vazife verilirse verilsin azimle ve gayretle yerine getirendir.

Dava adamı, liderinin ortaya koyduğu her çalışmanın, mücadelenin vazgeçilmez bir parçası olduğunu bilir. Bunu bildiği içinde her çalışmaya aynı iştiyak ve heyecanla sımsıkı sarılır. Asla bir çalışma hakkında; “Bundan bir şey olmaz ya da bu çalışma davaya hizmet etmez.” demez. Çünkü bilir ki her çalışma, liderin keyfine göre değil, ezeli kudret sahibinin emrine göre şekillenir.

Dava adamı, anlamıyorum diyerek çalışmadan geri durmaz, duramaz. Bilakis çalışmada yer almak için elinden gelen tüm mücadeleyi verir. Eğer kendisini çalışmanın içinde bulamazsa oldukça üzülür ve acaba ne hata ettim diyerek kendisini muhasebeye çeker. Eğer kişi hiç umursamıyor ve kalbinde bir üzüntü duymuyorsa, o zaten dava şuuruna sahip değildir.

Dava adamı; verilen vazifenin büyüklüğüne ve küçüklüğüne aldırış etmeden ve bunu bir kompleks haline getirmeden devamlı surette çalışır. Davaya iman etmiş herkes şunu çok iyi bilir ki; “İslam davasına küçük diye bir şey, yoktur!”

Dava adımı çilekeştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’den bu güne baktığımızda, İslam davasının hizmetkârlığına soyunanlar, bu yolda sayısız çilelerle karşılaşmıştır. Bu yol, dikenli bir yoldur. Ama ne olursa olsun bu yol; O’nun (s.a.v) yoluna baş koyanların yoludur. Ne mutlu! Bu mübarek yolun öncüsü, Muhammed Mustafa (s.a.v.)’nın izinden gidenlere.

İslam davasında esas olan, insanlığa Allah (c.c.) ve Resulünü (s.a.v.) tanıtmak ve iman etmelerine vesile olmaktır. Bunun için çalışmak, tüm Müslümanların üzerine düşen bir görevdir. Kısacası Müslümanın yaşam sebebi olan bu davaya sahip çıkmak; bir tercih değil, önemli bir vazifedir. Bu minval üzere iman ile küfür mücadelesinde davayı sahiplenmemek; küfürden yana tavır takınmaktır, münafıklıktır!

Davaya sahip çıkıp, hizmet edenler ile umursamayıp yan gelip yatanlar, elbette ki Allah (c.c.) katında bir tutulmayacaktır. Malla veya bedenle yapılan tüm hayır ve hizmetler, Rabbimizin (c.c.) katında muhakkak surette karşılığını bulacaktır. Yüce Allah’ımız (c.c.) bu konuda şöyle buyurmaktadır: “Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.”

Bir dava adamının kalitesi, liderine olan bakışında saklıdır. Ayrıca pek çok özelliğe ve güzelliğe sahip olan dava adamı; teslimdir, çalışkandır, muhabbetlidir, idealisttir, fedakârdır, vefakârdır, sadakatlidir, cesurdur, sabırlıdır, çilekeştir, basiretlidir, samimidir, şefkatlidir ve itaatkârdır.

Dava adamı; boşa vakit geçirmekten hoşlanmaz, sorumluluk sahibidir ve verilen vazifeleri büyük bir titizlikle ve ciddiyetle sürdürür. Onun gayreti, ne birilerine yaranmak ne de övgüye mazhar olmaktır. Onun tek gayesi vardır o da; Yaradan’a has bir kul olmaktır.

Bugün Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in hayatını incelediğimizde onca savaşlarda çarpışanlar ve tüm zorluğa göğüs gerenlerin pek çoğunun daha çocuk denecek yaştaki gençlerden oluştuğunu görürüz. Demek ki gençlikte davaya sahip çıkmak çok önemlidir. Gençlik, büyük bir nimettir. Genç yaşta dava adamı olmak ise ondan çok daha büyük bir nimettir. O nedenle gençliğin kıymetini bilmek gerekir. Mevla’m, İslam davasına gönül vermiş tüm gençlerimizi muhafaza etsin ve başarılı eylesin!

Son olarak, her şeyi tam anlamıyla özetleyen, dava adamlarına ve adaylarına bir sesleniş niteliğinde olan Efendi Hazretlerimizin (k.s.) şu mübarek sözleri ile bitiriyoruz: “Ey talebeler ve Hocalar! Sizler, direksiz kubbelerin direkleri, kurumuş toprakların yağmur yüklü bulutlarısınız.”

İslam davasına nefer olmak bizden, muvaffakiyet Allah (c.c.)’tandır.

FATİH MEDRESELERİ YAZI İŞLERİ KURULU

Yorum yapın