Sadullah Vural hoca duygularını anlatıyor;
Bizleri yoktan var eden, varlığından haberdar eden, alemlerin sultanı Muhammed Mustafa’ya ümmet kılan ve O’nun biricik takipçisi olan Efendi Hazretlerimize mürit eden Rabbimize sonsuz şükürler olsun.
1985 yılında dünyaya geldik ismim Sadullah Vural. Erzincan’ın Şirin ilçesi olsan Kemah’ın Eriç köyünde dünyaya geldik. Her şeyden habersiz bir şekilde ama Efendi Hazretlerinin kontrolünde olduğumuz o günden belliydi. Bizlere Efendimiz (s.a.v)’in manevi isimlerinden olan Sadullah ismi şerifine koyduran da bizzat Efendi Hazretlerimizdir. İlkokul eğitimimizi aldık ve 1996 yılında Kayseri Melikgazi müftülüğüne bağlı olan Özkoyuncu Kur’an Kursunda hafızlık eğitimimize başladık.
2000 yılına kadar Efendimiz (s.a.v) ile Cebrail (a.s) arasında geçen ilim olan hafızlık ilmini tamamladık ve hıfz eyledik ama adeta kavanozun içinde kapalı olan bir bal gibi ne lezzetimizden haberimiz var ne tadımızdan bi haberimiz var, ne de kıymetimizden bilgimiz vardı. Kuru kuruya bir hafızlık okuduk. Ayetler ne manaya geliyor, Rabbimiz bize ne anlatıyor bilmiyorduk.
2000 yılında İstanbul’a gelmek nasip oldu. İstanbul Kartal Kurfalı da amcamların yanında bulunduğum sırada Efendi Hazretlerimizin müridanlarından olan İsa hoca (Allah kendisinden binlerce kez razı olsun) benim hafız olduğumu duyduğunda bana iki ifade kullandı. Kanatsız kuş olur mu hafız dedi. Olmaz dedim. Öyleyse Arapçasız da hafız olmaz dedi. Gel seni medreseye götüreyim dediğinde vallahi medresenin ne olduğunu bilmiyordum. Hafızım ama medreseden habersiz bir hafızdım. Tek gayesi diploma olan bir resmi kursta okumuştum kurslardan illallah etmiştim. Yediğim dayakların haddi hesabı yoktu. Ama ben ne bileyim bu sürecin Mahmut Efendi Hazretlerine beni sürükleyen bir yol olduğunu nerden bilebilirdim.
2000 yılı 25 Eylül Pazar günü İsa hocamızın da gayreti neticesinde medreseye girmeye razı olduk ve 25 Eylül 2000 yılında Pazar sabahında İsmailağa camisinde Mahmut Efendi Hazretlerimizin sohbetine katılmak nasip oldu.
İsmailağa camiinde Mahmud Efendi Hazretlerimizin o güzide cemaatini görmek ve ihvan kardeşlerimizle tanışmak nasip oldu. İlk defa bir tarikattan, şeyhden ve Efendimiz (s.a.v)’in takipçisi olan devrin en büyük alimi ile tanışmak nasip olmuştu. Adeta bir papatya tarlasına girmiş gibi hissettim. Kendimi bembeyaz sarıklı insanlar içerisinde meleklerin içerisinde gibi hissettim.
Namaz bittikten sonra İsa hocamız beni o zamanın şartlarında İsmailağa heyet kurulu olan hocalarımızın karşısına çıkardı. Hafızlığımızı daha yeni bitirmişim bana Kur’an-ı Kerim’den birkaç yer sordular. Sordukları her soruya cevabımızı rahat bir şekilde verdik ve resmi Kur’an Kursunda hafız olduğumu da söylediğimde o zaman Mahmud Efendi Hazretlerimizin yakınlarından olup resmi Kur’an kursu işleten Abdullah Ustaosmanoğlu hoca ile Ahmet Vanlıoğlu hoca orada bulunuyorlardı. Bana dediler ki Yeşil Camii diye resmi bir Kur’an kursumuz var yıllık aidatı 400 TL, İsmailağa diye bir Kur’an Kursumuz var oranın yıllık aidatı da 450 TL dediklerinde daha bana birkaç alternatifler sunuyorlardı. Benim söylediğim ilk ifade ben kravat takmaktan bıktım. Artık ben küfrün ve kafirin bir simgesi olan kravattan kurtulmak istiyorum. Ben boynuma kafirin kıyafeti olan kravatı değil de Efendimin sarığı olan Efendimiz (s.a.v)’i hatırlatan sarığı takacağım diye orada şartımı söyledim. Babamın memur olduğunu ve aidat veremeyeceğimi söylediğimde oradaki o günün şartlarında bulunan heyet beni Masum Bayraktar hocamızın kursuna gönderdiler.
Eski istiharecinin yanında bulunan Abdulkadir diye bir kardeş vardı. Onun nezaretinde Masum Hocamızın yanına gittik ve ben ilk defa simsiyah sakallı heybetiyle, karşısındaki insanı adeta önünde diz çöktüren genç bir delikanlı görmüştüm ve ilk defa 4 yıl hafızlık yapmışım ama ilk defa bir hoca ile aynı sofraya oturuyorum.
Resmi Kur’an kurslarında asla muhabbet, birlik, beraberlik sadece görüntüde vardı. Hoca ile bırakın aynı sofrada yemek yemeyi, yemekhanede yemek yediğimiz günlerin sayısı çok azdı. O anda Masum Bayraktar hocamıza karşı bir sevgi bir muhabbet ve ondan doğan ışık ile Efendi Hazretlerimize karşı bir aşk ve heyecan hasıl oldu ve o gün hiç lam cim demeden itiraz etmeden Masum Bayraktar hocamız bana bir şalvar cübbe diktirdi hiç sıkılmadan pıkılmadan hemen şalvarımızı cübbemizi giydik ve 2000 yılında Masum Bayraktar Hocamızla ve Mahmud Efendi Hazretlerimizle tanışmak nasip oldu.
O gün ilmimizi öğrenmeye emsile ile başladık Rabbimize binlerce şükürler olsun, Elhamdulillah. Rabbim o ilmi öğrenmeyi Efendi Hazretlerimizin sohbetlerinden faydalanabilmeyi, Ali Haydar Efendi Hazretlerimizin yazmış olduğu kitaplardan faydalanabilmeyi, İsmet-i Garibullah Büyük Şeyh Efendi Hazretlerinin sır dolu Risale-i Kutsiyyesinden fazlasıyla faydalanabilmeyi nasip eylesin.