Marifet Dergisi 28. sayı, sayfa 18; “Bazı hainler tarafından saldırılara maruz kaldığında Cübbeli Ahmet Hocayı ve Ruhul Furkan Tefsirini İsmailağa’dan çıkardılar. (Efendi Hazretlerinin onu ne kadar desteklediğini bildikleri halde) Bazı haddini bilmez gazeteciler tarafından Sultan’ın hanesi taciz edildiğinde bazı kimseler, Efendi Hazretlerini İsmailağa’ya dönmesi için zorlamaya kalktılar. Efendi Hazretlerinin; “Allah var, korku yok!” buyurmasıyla bu sıkıntı ortadan kalkmış oldu. Efendi Hazretlerinin şahsına ait kitaplarını alelade kolileyip en olmayacak uygunsuz yere atma saygısızlığı gösterenler, Sultandan özür dilemek şöyle dursun, hiçbir üzüntü emaresi bile göstermediler.”
Eey İddef Ve İsmailağa Vakfı Yetkilileri…
İsmailağa Camii şimdiki gibi dedikodularla kaderine terk edilmeyip gürül gürül okunan, okutulan ilmi faaliyetlerin merkezi halindeyken, o meşhur medyatik hocanız İsmailağa Camii’nde Ruhul Furkan tefsirinin yazılmasına yardım ederdi. İtibarın şöhrete değil, hizmete ait olduğu, şahısların değil de eserlerin öne çıkarıldığı o günlerde, Ruhul Furkan tefsirinin yazılmasından herkes memnundu. Ne tefsirin ne de meşhur hocanızın vakıftan atılması diye bir şey söz konusu olamazdı. Çünkü o günler cemaatimiz böyle şeylere rağbet eder, herkes ilmî seviyesinin, takva ve İhlas mertebesinin artırılması için gayret ederdi. Hiç kimse şahsını ortaya koymaz, nefisleri ve menfaatleri uğruna değil, ümmetin faydası için hareket ederdi.
Sonra ne olduysa oldu, cemaat arasına, hocalar arasına bu düşüncelerden farklı anlayışlar hakim oldu. Ne zaman ki camianın yapısı, suyun başını tutan sizlerin keyfinize ve kârınıza göre her an değişip şekillenebilen, daha politik, daha ticari ve daha siyasi bir hal aldı, artık hizmet, eser, ilmi faaliyetler, kardeşlik ve Allah rızası ölçüleri yerini kâr sağlayıp sağlamaması ve kullanma süresi dolup dolmamasıyla değerlendirmeye bıraktı.
O meşhur hocanız o günlerde işinize çok yaradığı için tefsirler yazdırıyor, onu oturtacak yer bulamıyordunuz. Gerçi onunla alakalı olarak içiniz çok da rahat değildi. Şöhreti seviyor, tek olmaya bayılıyor, çok konuşması ve sürekli tribünler önünde sahne alması sebebiyle hata yapması çok oluyordu ancak işinize de yarıyordu. O yüzden zararının yanında kârını düşünerek sabrediyordunuz. Ne de olsa kaz gelecek yerden tavuk esirgenmezdi sizin için.
Ancak ne zaman ki o meşhur hocanız şöhretinin yanında medyatik de olmaya başladı ve hakkında çıkan haberlerle şöhreti ile birlikte kendisini ve sizi de afetlerin içine çekti, işte o zaman kullanma süresinin dolduğuna hükmederek gözünün yaşına bakmadan meşhur ve medyatik hocanızı da, Ruhul Furkan Tefsirini de vakıftan çıkarttınız. Zamanında sizin için altın yumurtlayan tavuk olduğu sürece iyiydi ve baş üstünde tutulurdu. Ancak düştüğünde ise “düşenin dostu olmaz” kabilince hemen ona yol verdiniz değil mi? Ne de olsa o artık hüküm giymiş biriydi ve vefa sizin için sadece Fatihte bir semtin adıydı.
Sahi o meşhur hoca hapse düştüğünde sizler “Geçmiş olsun! Elimizden ne gelirse yapmaya hazırız” demek yerine yoksa; “zaten çok konuşup baş ağrıtıyordu. Biraz yatsın o da kafasını dinlesin, millet de rahat etsin mi” dediniz? Sizi bilmiyoruz ama şimdilerde aranız pek iyi gözüken o meşhur ve medyatik hocanızın bize anlattığına göre bizzat kendi ifadesi; “Eğer İsmailağa Vakfı yetkilileri ve camianın hocaları bana sahip çıkmış olsaydı, ben o hapishanede değil bir sene, bir gün bile yatmazdım. Ancak bana sahip çıkmadılar. Biraz yatsın kendi de rahat etsin millet de rahat etsin dediler.” diyor. Hapishanelerden, sahip çıkılmadığına dair yazmış olduğu destansı mektuplar da bizim bu sözümüzün en büyük ispatı zaten.
“Televizyonlarda sözcülüğümüzü yapıyor, işimize yarıyorsa baş tacı ederiz, işimize yaramayınca ise tekmeyi vurur kovarız” diye mi bakıyorsunuz?
Pragmatist düşünce! Materyalist zihniyet! Menfaatçi anlayış! Sizin ahlakınız bu mudur?
O meşhur ve medyatik hocanız sizin bu karakterinizi ve onu sevmediğinizi çok iyi bildiği halde, yeri geldiğinde çatır çatır size ve herkese saydırırken, diline düşeni o biçim perişan ederken, şu sıralar sizin adınıza medya avukatlığı ve tetikçiliği yapması herkes tarafından aranızda kâr zarar hesabına yönelik bir ahbap çavuş ilişkisi olduğu söylentilerine sebep oluyor. Menfaat rüzgarıyla dönen “rüzgar gülü”, işte böyle oluyor.
Ruhul Furkan tefsirini ve medyatik meşhur hocanızı vakıftan çıkardınız. Peki Efendi Hazretlerinin hane halkına, İsmailağa’ya Efendi Hazretlerinin dönmesi için baskı yapmanıza ne demeli? Efendi Hazretlerinin kitaplarını kapıya koymanıza ne demeli? Size bu işler ne kadar basit ve normal geliyor?
Unutmayın ki! Efendi Hazretlerimizin kitaplarını kapıya koymak, Efendi Hazretlerimizin kendisini kapıya koymak demektir! Sizler, İsmailağa’ya dönmesi konusunda Efendi Hazretlerimizi zorlayarak O’na; “Allah var, korku yok!” sözünü nasıl söyletebilirsiniz?
Allah’ın biricik sevgilisine, kâinatın rahmet varisine bu muameleyi nasıl yapabildiniz? Size bu işler ne kadar basit ve normal geliyor?
Efendi Hazretlerine itiraz etmeniz, O’na karşı gelmeniz Allah tarafından kendinize savaş açılma sebebidir! Gökten düşüp paramparça olmanız, O’nun kalbinden düşmenizden daha evladır! Bunu böyle bilesiniz!
Ayının bel çiğnemesi kabilinden, sizler “vur” derken öldüreceksiniz! Tüm bunları kendiniz için normal bir şey kabul edeceksiniz. Sizin için bu doğru olacak, bizler ise; “Efendi Hazretlerimize, hanesine ve bu kapıya böyle haksızlık ve zulümleri reva göremezsiniz! Kimse sizin yaptığınız bu kabalıkları hak etmiyor! Bu nasıl bir terbiyesizlik ve ahlaksızlıktır” dediğimizde yanlış yapmış olacağız öyle mi?
Özür dilemek yok! Hesap vermek yok! Utanmak, arlanmak yok!
Yanlışından dönüp te özür dilemek de bir erdemdir. Siz her ne kadar bu erdemden ve incelikten anlamasanız da bizler bunları yazmak zorundayız. Kendi ailemize bir saldırı olduğunda nasıl uyuyamıyorsak, Efendi Hazretlerimize karşı da bir saldırı olduğunda bizler rahat edip uyuyamıyoruz. Ancak siz anlamazsınız bile, bizim için Efendi Hazretlerimiz; anamızdan, babamızdan, çoluk çocuğumuzdan ve canımızdan çok daha kıymetli ve hürmete layıktır.
O yüzden O’nun hakkını savunmak bizden, kabalık ve haksızlık sizden, karşılığını vermek Allah’tandır.
İsmailağa Derneği Yazı İşleri Kurulu