

20 Mart Cuma günü (bugün) Ay’ın Dünya ile güneş arasına girmesi dolayısıyla Ay’ın Güneş’i kısmen ya da tamamen örtmesi şeklinde tarif edilen güneş tutulması 09.40.48’de başlayacağı belirtilmektedir.
Allah’ın varlığı, birliği ve kudretine delalet eden böyle hadiselerde şuurlu Müslümanlara düşen, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yaptığı gibi hareket etmektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) güneş ve ayı Allah’ın ayetlerinden bir ayet olarak görür ve onların tutulmalarını her hangi bir kimsenin ölümü veya doğumu sebebiyle olmadığını ashabına bildirirdi. Gaybı ve kaderi bilmek ancak Allah’a mahsus olduğundan, her an kıyametin vuku bulabileceğini veya kendi ecelinin gelmiş olabileceğini düşünerek devamlı olarak Allah’a iltica halinde bulunmayı isterdi. Hava kararmaya başlayınca, yağmur yağarken, gök gürlerken ve güneş veya ay tutulurken hep bu duygularla hareket eder ve huzuru ilahi de durarak ümmetinin selameti için yalvarırdı.
“Güneş ve ay Allah’ın varlık ve birliğine delalet eden alametlerden sadece ikisidir. Şayet bunlar tutulursa, dua edin, Cenab-ı Hakk’a yönelip ona iltica edin, Allah’ın büyüklüğünü hatırlayın, namaza durup Allah’ı zikretmeye koyulun ve sadaka verin” buyururlardı. (Bkz. Buhari, Küsuf, 2, 4)
Abdullah Bin Amr (r.a.) şöyle anlatıyor:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in zaman-ı saadetlerinde güneş tutulmuştu. Zat-ı Risaletleri kalkıp insanlara namaz kıldırdılar. Kıyamda o kadar çok kaldılar ki, adeta rükuya varmayacak da hep ayakta duracak zannedildi. Sonra rükuya vardılar ve uzun müddet başlarını kaldırmadılar. Arkasından doğruldular, fakat mutadın üzerinde ayakta durdukları için secde etmeyecekleri intibaını verdi. Nihayet birinci secdeye vardılar. Lakin başlarını secdeden hiç kaldırmayacakları zannediliyordu. Daha sonra doğrulup oturdular. Bu oturuşları da uzun sürdü. Mübarek başlarını kaldırmayacakmışcasına kapandıkları ikinci secdeye vardıklarında, acı acı nefes alıp veriyor ve gözyaşları dökerek ağlıyordu:
“Ya Rabbi! Ben aralarında olduğum müddetçe ümmetime azab etmeyeceğini bana vadetmedin mi? Ya Rabbi! Onlar sana tevbe ve istiğfar edip yalvardıkları müddetçe ümmetime azab etmeyeceğin hususunda bana söz vermedin mi? İşte bizler kapına geldik senden affımızı diliyor ve sana yalvarıyoruz!”
Bu minval üzere iki rekat namaz kılıp bitirince güneş bütün parlaklığıyla gözüktü. Arkasından Hz. Peygamber minbere çıkarak ashabına veciz bir konuşma yaptı.
İbn-i Hibban da bulunan bir rivayete göre Rasulullah (s.a.v.) ayın tutukluğu geçinceye kadar, Müslümanlara ay tutulması namazı kıldırmıştır. (A. Köksal, XI, 220)
Güneş ve ay tutulması namazı sünnettir. İki rekattır. Güneş açılıncaya kadar dua ile meşgul olunur. İmam’ın güneş tutulması namazını cemaatle kıldırmasında bir mahzur yoktur. Ay tutulma namazı ise cemaatsiz kılınır. Bu namazların mescitte kılınması da sünnettir. Ezan ve kamet okunmaz. Sadece güneş tutulması namazı için es-Salatü camiatün, namaz için cem olunuz diye seslenilirdi. (A. Köksal, XI, 221)
Cahiliye adetlerinde ay ve güneş tutulması bir insanın ölümüne, doğumuna, uğur veya uğursuzluğuna sebep kılınırdı ve çeşitli etkinliklerle kutlanırdı. Bugün de ay ve güneş tutulmalarını dans, müzik ve eğlence eşliğinde kutlamak cahiliye adetlerindendir. Müslümanlara yakışan Peygamberimiz (s.a.v.)’in yapmış olduğu gibi dua ve yalvarma ile güneşi ve ayı elinde tutan, yerleri ve gökleri yaratan Rabbimize yönelmektir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in sünnetinde olan Küsuf namazını kılmayı unutmayalım inşallah.
Dua ve yalvarmak bizden, muvaffakiyet Allah’tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu