Rahmet İklimi; Üç Aylar | Fatih Medreseleri
Fatih Medreseleri

Rahmet İklimi; Üç Aylar


uc-aylar-tebrik-baslik“Üç Aylar” sonu Ramazan ayı ile biten feyizli ve bereketli bir maneviyat mevsimidir.

 

Bu aylar, kameri takvime göre Recep, Şaban ve Ramazan aylarıdır.

 

Bu aylar, rahmet dalgalarının başladığı, manevi huzur ve sükûnun kalplere doğduğu, ilahi rahmetin coştuğu aylardır.

 

Bu aylar girince, müminlerin ruhlarını manevi bir hava kaplar.

 

Bu mübarek ayların manevi değerine Hz. Peygamber işaret etmiş ve şöyle buyurmuşlardır; “Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır. Ey Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl, bizi Ramazana kavuştur.”

 

Bu aylar mübarek gecelerle doludur. Recep ayının ilk cuma gecesi, “Regaip gecesi”, yirmi yedinci gecesi de “Miraç gecesi”dir. Şaban ayının on beşinci gecesi “Berat gecesi”, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi de “Kadir gecesi”dir.

 

Zünnun-i Mısri şöyle der: “Recep tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır.” Üç aylar, geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe azim ve enerji dolu bir şevkle atılmak için iyi bir imkândır. Hayatımızda oto kontrol sisteminin kurulmasına vesile olan mübarek üç aylar ve kandiller dünyevi meşguliyetlerimizden sıyrılıp, yaratılış gayemizi düşünmemiz; yaratan ve yaratılanlarla olan münasebetlerimizi değerlendirmemiz için son derece kıymetli fırsatlardır.

 

Cenab-ı Hak insanoğlunu kendi kudreti ile yaratmış ve onu diğer yarattıklarının birçoğundan da üstün kılmıştır. Bu üstünlük ve seçkinlik vasfı ile insan, yeryüzünde Hakk’ın halifesi olup, önce kendi hayatını yaratıcısının istediği şekilde tanzim etmek, ondan sonra da emrine ve faydasına sunulan bütün eşyada aynı ilahî nizamı yaşatmakla sorumludur. Bu büyük sorumluluk ömür dediğimiz mahdut bir zaman içinde yerine getirilecektir. Zaman sınırlı, alınıp verilen nefesler sayılı olmakla birlikte yüce Yaratıcımızın bir başka lütfu olarak zaman zincirinin birçok halkasına ayrı bir kıymet ve ayrı bir bereket verilmiş. Bu bereket kaybedilen zamanları yeniden kazanabilmek veya bize az gelen zamanı bire, ona ve sonsuz rakamlara katlayabilmek için sunulan ilahî bir ikram.

 

Nasıl ki mekânların bir kısmının ayrı bir seçilmişliği var sıra ile Mekke hareminde kılınan namaz başka her yerdekinden üstün. Medine hareminde kılınan namaz Mekke haremi dışındaki mekânlarda kılınan namazdan üstün, Vakfe ancak Arafat’ta mümkün olabilmekte, ömür içinde de belirli zamanlar daha bir seçkinlik kazanmış. Sene içinde iki bayram günü ve geceleri, hafta içinde cuma günü. Peygamber için Miraç gecesinin, ümmet için Kadir gecesinin ayrı bir özelliği, farklı bir seçilmişliği var. Aylar içinde de tek başına Ramazan ve ona bizi hazırlayan Receb ve Şaban ayları. Şimdilerde rahmet yüklü bulutlar gibi bize doğru akıyor. Daha doğrusu biz onların altına doğru giriyoruz.

 

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) Receb ayı gelince; “Allah’ım bize Receb ve Şaban’ı mübarek eyle ve bizi Ramazan’a kavuştur” diye dua ediyorlar. Böylece Efendimizde Ramazan sevinci iki ay önce başlamış oluyor. Gerçekten Receb ayı ile başlayan Şaban ve Ramazan olarak devam eden bu üç aylık sürede Allah-u Teâla hem sevgili Resulü hem de O’nun Ümmeti için adeta zaman içinde yeni zamanlar ikram ediyor. Receb ayında, “Regaip” ve “Miraç” geceleri, Cenab-ı Hakk’ın hususi davetine mazhar olması ile Peygamberimiz için en mutlu gece. Ümmeti için de yine öyle. Namaz bu gecenin armağanı. Sonra Şaban içinde “Beraat”, daha sonra Ramazan içinde “Kadir” geceleri hep kaybedilen zamanları yeniden kazanmak, zamanı kaybetmeyip ona sahip çıkanlara ise aynı zaman içinde yeni zamanlar olarak ilahî bir lütuf bulunuyor.

ÜÇ AYLAR

 

Üç Aylar; Receb, Şaban, Ramazan. Resulü Ekrem (s.a.v) Efendimiz; “Receb Allah-u Teâla’nın, Şaban benim, Ramazan ümmetimin ayıdır. Receb ayının, diğer aylar üzerine fazileti, Kur’ân-ı Kerîm’in diğer sözlere olan üstünlüğü gibidir. Şaban ayının diğer aylara nispetle fazileti, benim, diğer peygamberlere olan üstünlüğüm gibidir, Ramazan’ın diğer aylara göre fazileti ise, Allah-u Teâlâ’nın, mahlûkatı üzerine yüceliği gibidir” buyurmuştur.

 

Oruç, Recep ve Şaban da nafile, Ramazan’da farz olarak bu aylarda yapılacak ibadetlerin ağırlık merkezini teşkil etmektedir. Yıl, ağaç gibidir. Receb ayı ağacın yapraklı, Şaban meyveli, Ramazan ise meyvesinin toplanacağı zaman gibidir. Receb tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır. Receb hürmet, Şaban hizmet, Ramazan ise nimet ayıdır.

RECEP AYI VE DEĞERLENDİRİLMESİ

 

Enes bin Mâlik (r.a), Resulüllah (s.a.v)’ın Receb ayına kavuştuğunda şöyle duada bulunduğunu haber veriyor: “Allâhümme bârik lenâ fi Recebe ve Şaban ve belliğnâ Ramazan” Ya Rabbi! Receb ve Şaban’ı bize mübarek eyle, bizi Ramazan’a kavuştur.” Peygamber Efendimiz bu ayda oruç tutmamızı, fakir fukaranın dertleriyle diğer zamanlardan daha fazla ilgilenmemizi, hayırlar yapmamızı tavsiye etmiş, böyle yapıldığında büyük ecre nâil olunacağını müjdelemiştir:

 

“Receb’den bir gün oruç tutan kimse, otuz yıl (nafile) oruç tutmuş gibi sevaba nail olur.”

 

“Bir kimse Receb’in birinci gününü oruçlu geçirse bir aylık oruç tutmuş gibi sevap verilir. Yedi gün oruç tutsa yedi cehennemin kapıları kapanır. Sekiz gün oruç tutsa sekiz cennetin kapıları onun için açılır. On gün oruç tutarsa Allah-u Teâlâ günahlarını hasenâta çevirir. On sekiz gün oruç tutarsa, semadan bir seslenici “Geçmiş günahların bağışlandı. İyi amellerine devam et!” diye seslenir.”

HAYATIMIZ İÇİN YENİ BİR PROGRAM

 

Zamanın Ramazanın ufuk mutluluğunu müjdelediği bu günlerde kul olarak halimizi bir kere daha değerlendirmek ve kendimizi tazelemek durumunda olmalıyız. Resulü Zişan Efendimizin mübarek izine ve bütün saadeti o kutlu ize uymakta gören Selef-i Salih’ine biz de uyarak:

 

1-) Önce ruhumuza bugünlere ulaşmanın mutluluğunu telkin etmeliyiz. Hatırımıza geldikçe, “Allah’ım! Receb ve Şaban’ı mübarek kıl! Beni Ramazan’a kavuştur” diyerek kendimizi hep bu vasatta tutmaya çalışmalıyız.

 

2-) Kendimizi bir nefis muhasebesinden geçirirken, işe yine Allah ve Resulü’nün başladığı noktadan başlamalı. Önce akidemizi, inancımızı gözden geçirmeliyiz. İnancımızın Kur’an ve Sünnete dayalı, ehli sünnet çizgisinde olmasına özen göstermeliyiz.

 

3-) Farz ibadetlerimize bu arada namazımıza özel bir ihtimam göstermeliyiz. Bu hususta bütün gayretimiz namazın hakikatine ve ruhuna varmak olmalıdır. İmanın, marifetin, Allah Sevgisinin artmasına ve O’na yaklaşmaya bir vesile olabilsin. Çünkü kul için Allah’ın farz kıldığından daha sevimli bir şeyle Hakka yakınlık mümkün değildir. Namazımızı bu yakınlığa ulaştırabilmek için hem onu vaktinde eda etmek hem de huşu halini bulmamız gerekecektir.

 

4-) Huşu ile kılınan namazların yanında bu aylar da Peygamberimizin mübarek Sünnet-i Seniyyelerine uyarak oruçtan da faydalanmalıyız. Çünkü Peygamberimizin, Ramazanın dışında en çok bu aylarda oruç tuttuğu rivayet ediliyor.

 

5-) Bundan sonra da ahlaki durumumuzu güzelleştirmek, nefsi temizleyip kötü hallerden uzaklaştırarak faziletlerle bezemek yolundaki gayretlerimizi artırmalıyız. Çünkü kötü ahlak Peygamberimizin öğütlerinden yararlanmaya, Allah’ın boyasıyla boyanmaya engeldir. Bahtiyar insan kendisinin zaaf noktalarını, kibir, haset, tamahkârlık, açıkgözlülük, hırs, kin, dünya sevgisi Müslüman kardeşini küçük görme gibi müptela olduğu hastalıkları sezebilen kişidir. Aynı şekilde bu durumlara karşı kendisini uyarıp kurtuluş yollarını kendisine anlatacak, kalbinin nurunu kendisine yöneltecek, takva, Allah korkusu ve nefis muhasebelerinden, ibret alacağı, mahir terbiyecileri ve ehlullahı bulabilen de bahtiyar insandır. İmam Ahmet bin Hanbel oğluna ilim ve hadis bakımından kendisinden daha aşağıda bulunsalar bile, salihlerin meclislerinde bulunmaya teşvik eder ve şöyle derdi: “Evladım! İnsan ancak iç huzuru bulduğu yerde oturmalı.”

 

6-) Akidemizi sağlamlaştırıp, ibadetleri kemale erdirirken ve ahlakımızı güzelleştirirken bu kudsi günlerde artık hayatın her cephesinde ve anında, ahlak ve muamelat hususunda Peygamberimizin yüce sîretine, mümkün mertebe O’nun kişiliğine, adet ve edvarına yönelip O’nu hayatımız için bir numune kabul etmeliyiz. Öyle ki kişi olarak İslam’ın bir aynası olalım. Öyle ki bir mütefekkirimizin ifadesi ile bizi “Öldürmeğe gelenler bizde dirilsin.” Biz işgal ettiğimiz mekâna, tasarruf edebildiğimiz zaman Hakk’ın tevfiki ile bu canlılığı ve diriliği nakşedebilirsek elbette ki bu dirilik bizim dışımızdaki mekân ve zamanlara da aksedecektir. Allah’ın zaman içinde bir zaman olarak bize bağışladığı bu üç aylar bize büyük bir fırsat. Biz farkında olsak da, olmasak da akıp giden zaman şeridinin her parçası bizden bir amel-i salih izi taşımalı. Kısaca tabiat ve eşyayı işlediğimiz gibi zamanı da işlemeli ve doldurmalıyız.

 

Allah’ım! Receb ve Şaban’ı mübarek kıl. Ve bizi Ramazan’a kavuştur.

 

 

Yorum yapın