

Kim Allah’tan hakkıyla korkarsa, Allah ona bir çıkış kapısı ihsan eder. Şu üç günlük fani dünyada korkusuzca yaşamak için, tek şeyden korkarak yaşamak veya tek olan o şeyden korkmayarak her şeyden korkarak yaşamak vardır. Siz hangisini tercih edersiniz? Büyük bir Allah dostunun ifadesi “İnsan derki ben Allah’tan çok korkarım.” Maşallah o kadar çok korkuyorsun ki rahat rahat haram işleyebiliyorsun. Ne kadar Allah’tan korktuğunu sen düşün. Gerçekten ben Allah’tan korktuğumu söylüyorum. Rahat rahat haram düşünebiliyorum. Ben Allah’tan korktuğumu söylüyorum. Rahat rahat haram dinliyorum. Ben Allah’tan korktuğumu söylüyorum. Rahat rahat haram seyrediyorum. Haramı tutuyorum. Harama gidebiliyorum. Bu nasıl Allah’tan korkmak demeli ve sıkıntıyı çözmeli.
Allah Resulünün ifadesinde olduğu gibi; “Nerede olursan ol Allah’tan kork.”
Nasıl korkmalı? Farenin kediden korktuğu gibi. Kedinin köpekten korktuğu gibi. Köpeğin kurttan, kurdun çakaldan, çakalın aslandan korktuğu gibi Allah’tan kork ve haramlardan kaç. Rabbimiz şeytanın durumunu bizlere bildirirken buyuruyor ki; şeytanın misali, şeytan insana derki küfret, yanlış yap, harama dal, İçki iç her türlü melaneti işle der. Ne zaman insan ağa düşer, yani şeytana uyar. Şeytan hemen ondan kaçar ve “Ben senden biriyim, ben Âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım der” buyuruyor.
Ey mümin kardeş, şeytan aleyhillaneh dahi ben Allah’tan korkarım diyorsa, peki bizim nasıl olmamız lazım, ne halde bulunmamız lazım. Merak ediyorum da Allah’tan korktuğumu en son ne zaman hatırlamıştım. Korkuyorum demek için mi korkuyorum diyoruz. Yoksa korkmanın ne demek olduğunu mu bilmiyoruz?
Çok basit bir örnek vermek gerekirse, boya yapılan evde nasıl geziniyorsun veya yeni giymiş olduğun elbiseyle yemek yerken, hatta yeni giydiğin ve yerde sürünen ayakkabıyla yolda giderken dikkat eden biz, haram deryasına kendimizi bırakmak yakışır mı acaba?
Ey mümin! Allah’tan kork ve kendine gel. Ateşe dayanabileceğin kadar günah işleme. Allah’tan korktuğun kadar günah işle. Kendine göre ateşe dayanabileceklerini söyleyen, günahımız kadar yanıp çıkarız deyip olayı bu kadar basite indiren ağabeylerime sesleniyorum. Sizin bir çocuğunuz olsa, Kendi kafasından uydurarak şöyle dese. “Nasıl olsa babam bana mirastan bir şey vermeyecek” diyerek sizi hiçe saysa, basite alsa razı olur musunuz? Razı olmazsınız değil mi? Yukarıdaki hareketin aynısını böyle söylemekle biz Rabbimize yapıyoruz. O yüzden bizde böyle yapmayalım. Ondan sonra Allah’tan korkuyorum demiyor musun? Diyorsun. Peki, nasıl korkmaktır ki o sakız çiğner gibi emir çiğneniyor.
İnceleyelim. Göreceğiz ki çırağın ustadan korktuğu gibi korkmuyoruz. İş lafa gelince mangalda kül bırakmıyoruz. İş başa gelince kül gibi sönüyoruz.
Korkmak için tanımak, tanımak için bilmek, bilmek için ise bir mürşide ihtiyaç olduğu artık herkes tarafından kabul gören bir gerçektir. Ama her mürşit değil tabi. Kamil ve silsilesinde kopukluk olmadan Efendimize dayanan bir bağlantı. Aranmadan bulunmaz, her arayan bulamaz. Allah’tan istemek gerek, Allah’tan korkmak yani takva sahibi olmanın Allah katında da büyük bir itibarı vardır.
Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde övülen hasletlerin Rabbimizin bildirmesiyle, hep takva sahibi kimselerde olduğunu görmekteyiz. Hani bizim kendi deyimimizle kaliteli adam, aranan adam, özlenen adam deriz ya. İşte o kişinin Allah katındaki ismi muttaki yani Allah’tan (üzmekten) hakkıyla korkan, emirlerine yapışan, nehiylerinden sakınan kimsedir.
Konumu Rabbimizin Mütteki kullar hususundaki Kelamı şerifinden bir ifadeyle noktalamak istiyorum.
“Rabbinizden büyük bir mağfiret ve birde eni (bile) göklerle yerler kadar geniş olan yüce bir cennete koşuşun ki o takva sahibi olan (müttekiler) için hazırlanmıştır. O Müttekiler ki bollukta ve darlıkta infakta bulunurlar, (haklı oldukları halde) öfkelerini yutarlar ve insanlardan kusurlarını affederler.”
İkaz bizden, Muvaffakiyet Allah’tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu