

Yüce Rabbimiz, Zümer suresinin 62. Ayeti kerimesinde şöyle buyurmuştur: “Allah her şeyin yaratıcısıdır ve her şeyi koruyup yöneten de O’dur.” Kur’an-ı Kerime baktığımızda yaratılışa dair buna benzer pek çok ifade ile karşılaşırız. Bu bağlamda biz Müslümanlar hiç kuşkusuz her şeyin yaratıcısının ve onlara hükmedenin Allah (c.c.) olduğuna iman ederiz. Ayrıca kâinatta yer alan her şeyin mutlak ve en doğru bilgisinin de Yüce Mevla’mızın katında saklı olduğuna inanırız.
Her zerreyi yaratan Allah (c.c.), elbette ki yarattığı şeylerin neye nasıl ihtiyaç duyduklarını da en iyi bilendir. O nedenle en şerefli varlık olan İnsanlar arasındaki ilişkilerden tutunda daha sayamayacağımız pek çok şey arasındaki münasebetleri en iyi Rabbimiz bilmektedir. Tüm canlılar arasındaki o muazzam sisteme baktığımızda sistemin ne kadar dengeli ve mükemmel işlediğini görmekteyiz. Kâinata hikmet nazarı ile baktığımızda gerçekten de mükemmel işleyen bir sistemin olduğunu görürüz. Gezegenlerin o sonsuz diyebileceğimiz âlemdeki ahenkli seyri, bizlere Yüce Rabbimizin nasıl bir kudrete sahip olduğunu göstermektedir. Ayrıca yeryüzündeki canlıların seyrine baktığımızda da yine o sonsuz kudreti görürüz. Kısacası var olan onca şeyin hiç bozulmadan ahenkli bir düzen içerisindeki işleyişine baktığımızda gerçek ve tek hüküm sahibinin Allah (c.c.) olduğunu görürüz. Ancak bu kadar mükemmelliğe rağmen inkârcılar, yine de Allah’ın hükümranlığını kabullenmezler.
Her varlık, ilahi kudret karşısındaki hükümlere boyun eğip secde ederken, maalesef aklı kıt inkâr sahipleri, bu hükümlere karşı koyaralar. Kur’an, dünyevi ve uhrevi anlamdaki en iyi reçeteyi insanlığa sunarken, inkârcılar kendi fikirlerinin daha iyi olduğunu savunurlar. Sosyal hayata dair en mükemmel kuralların Kur’an’da yer alması, insanlık adına büyük bir ikramdır. Ancak beşer aklın ürünü olan kurallardan medet umanlar, bu nimete karşı nankörlük etmektedirler. Günümüz dünyasındaki sözde en modern toplumlar olarak nitelendirilen batı ülkelerine ve Amerika’ya baktığımızda akıllarından uydurdukları anayasaların ne kadar yetersiz olduğunu görmekteyiz. Toplumsal refah ve huzur adına sundukları bu uydurma anayasalar, o ülkelere mutluluk getirmedi. Bırakın mutluluğu, ahlaki değerlerin giderek yok olması, aile mefhumunun azalması, uyuşturucu ve fuhşun yaygınlaşması huzursuzluğu giderek daha da arttırdı. Kısacası inkârcılar, Allah’ın hükümlerine karşı geldiler ve sözde geliştirdikleri anayasalarla modern, huzur ve refah dolu bir dünya inşa etmek istediler. Ancak insanlığa kurtuluş reçetesi diye sundukları bu bozuk ve eksik anayasalar, çağdaş toplumlar yerine hastalıklı ve ucube toplumlar ortaya çıkardı.
Gerçek adalet kavramından uzak kısır anayasalar, toplumlara özlem duydukları refah ve huzuru sağlayamadı. Zaten bu koşullarda sağlaması da mümkün değildir. Zaman ne kadar ilerlerse ilerlesin inkârcı akıl, hep cahiliye devrini yaşamaktadır. Kâfirler her ne kadar çağdaşlık ve ilericilik gibi laflar etseler de aslında hep çağın gerisinde kalmışlardır. Çünkü asıl ilericilik, sonsuz kudret sahibi olan Allah’ın hiç eskimeyen ve her şeyi kuşatan hükümlerindedir. El-Malik hazretleri bu hususta Maide suresinin 50. Ayetinde şöyle buyuruyor: “Onlar hâlâ cahiliye devrinin hükmünü mü istiyorlar? Kesin olarak inanacak bir toplum için, kimin hükmü Allah’ınkinden daha güzeldir?”
Hak ve adaletin savunucusu olduklarını iddia eden inkârcılar, tarih boyunca yaptıkları zulümlerle insanlığa yalan söylemektedirler. Amerika’nın ve Avrupa devletlerinin Ortadoğu başta olmak üzere Afrika kıtasında ve daha pek çok ülkede yaptıkları sömürüler, işkenceler hep Demokrasi adınaydı. Sözde demokrasinin anayasal kuralları, insan hak ve özgürlüklerini sonuna kadar savunacağını vaat ederken ne hikmetse milyonlarca insanı katledilip köleleştirildi. Haksızca yapılan bu zulümler, kâfirin insana ve adalet kavramına bakışındaki çarpıklığı gözler önünü seriyor. Haksızlığın, zulmün, kan ve gözyaşının en büyük nedeni, hep insanın hüküm koyma konusunda ısrarcı olmasındandır. İnsan kendi aklıyla oluşturduğu kurallar ile dünyada hak ve adaleti tesisi edemez. Bunu Yüce Allah’ımız Mü’min suresinin 20. Ayetinde şu şekilde açıkça beyan etmiştir: “Allah hak ve adâletle hükmeder. Allah’tan başka taptıkları ise hiçbir hükümde bulunamazlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.”
Tüm bu ifadelerden sonra şunu açıkça söylemek istiyoruz. Malumunuz son günlerde ülkemiz gündemini meşgul eden bir anayasa değişikliği çalışması yapılmaktadır. Rabbim, öncelikle vatanımız ve milletimiz adına hayırlı sonuçlar ikram eylesin. Ancak şunu da asla unutmamak gerekir. Gerçek huzur ve refah ancak ve ancak tek bir şey ile mümkündür. O da hiç eskimeyen ve her zaman insanlığın tek kurtuluş reçetesi olan Kur’an’dır. Yani yapılan bu çalışmada eğer başarıya ulaşmak istiyorsak, toplumsal kuralarımızda referans olarak Allah’ın hükümlerini almamız gerekir. Yoksa batı toplumlarında olduğu gibi hastalıklı ve eksik bir anayasa oluşturmuş oluruz. Mevla’m işin hakikatini anlamayı halkımıza ve idarecilerimize ikram eylesin!
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu