İhlas temiz, katıksız, samimi, gönülden hiçbir şeyi ortak koşmadan Allah için yapabilmektir. Amellerin en üstünü, yaptığını Allah için yapabilmek. Sadece onun rızasını gözetebilmektir.
Mevla Teâlâ’nın birliğini, Onun ulûhiyetini, en özlü biçimde anlatan sureye de “İhlas” süresi denmiştir. Efendimize dahi kulluğunu ihlasla yapması emredilmiştir. Şöyle ki; “Habibim de ki, ben Allah’a halisane ibadet etmekle emrolundum.” Efendimiz bu ayet daha henüz inmeden önce ihlasla yapmıyor muydu? Haşa! tabi ki yapıyordu. Ama burada bizlere ikaz var. Şöyle ki, Hazreti Allah şöyle buyurmak istiyor: “Kullarım! Benim himayemde olan, her ifadesi vahiy olan, kalbinde dünya ve içindekilere hiç meyli olmayan Peygamberime ihlası emrediyorsam, sizler kendinize ona göre çeki düzen verin demektir.”
Bizlerde samimi olmayan yapmacık ifade ve davranışlara değer vermeyiz. İsteriz ki karşımızdaki insan dobra, dürüst olsun, gerçekçi olsun. Sözü özü bir olsun. Çünkü ihlası olmayan veya önemini bilmeyen insanlar dünyevi değerleri, itibarları hatta toplum arsındaki kariyerini kuvvetlendirmek için başka şeyler peşinde koşarlar. Neticesinde ise ne Allah katında, nede insanlar nezdinde bir kıymete ulaşamazlar. Atalarımızın da dediği gibi “Az olsun öz olsun, buğday unu olsun”
Meşayıhı kiram ve ulemanın büyüklerinden Ali Haydar Efendi buyuruyor ki, “Allah bize işkembe pisliği ile kan arasından, pak temiz sütü çıkardığı gibi, bizde kendisine nefis ve şeytan düşmanlarının arasından nefsin ve şeytanın payı olmadığı halisane ibadetler çıkarmalıyız. Yani yapmış olduğumuz bütün ibadetlerde yalnız Allah’ın rızasını gözeterek yapmalıyız. Çünkü ihlasın zıddı riyadır. Bir amel ki ihlaslı değilse mutlaka o amele riya karışmıştır. Riya ile yapılan amelin samimiyeti ne kadar olabilir.”
Sehl bin Abdullah der ki, “İhlas insanlara en ağır gelen ameldir.” Çünkü nefse ait hiç pay yoktur. Günümüze kadar gelen Allah dostlarının ilk hedefleri ihlas olmuştur. Çünkü onlar nefis ve şeytanın payı olan ameli, Allah’a ısmarlamaktan hayâ ederler. Bunun içindir ki önce nefis terbiyesi üzerine durmuşlardır.
Sahabeden biri namaz kılıyor, namazdan sonra yanındaki arkadaşına diyor ki;
“Mescidin falanca yerindeki bahçem senin olsun.” Arkadaşı ona;
“Orası çok kıymetli niçin veriyorsun?” deyince,
“Namazda beni meşgul etti” buyuruyor.
Onun için ihlas o kadar kıymetlidir. Cüneydi Bağdadi’nin ihlas hakkında güzel bir tanımı vardır. Buyuruyor ki: “İhlas kul ile Allah arasında bir sırdır. Melek onu bilmez ki sevap yazsın, şeytan ona muttali olamaz ki ifsad etsin. Heva ve heves onu fark edemez ki kendisine meyl ettirsin.”
Demek ki ihlas Allah için her şeyden geçebilmek, Onun rızası için bütün zorluklara göğüs gerebilmektir.
İhlasa Davet Bizden, Muvaffakıyet Allah’tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu