15 Temmuz darbe girişimi hepimize, devletin neredeyse tüm kurum ve kuruluşlarıyla paralel örgüt tarafından kuşatılıp zapt edildiğini gösterdi. Başta ordumuz olmak üzere aziz vatanımızın bütün birimlerinin bu darbe teşebbüsünden çok daha önce cebren ve hile ile aynı zamanda son derece bir gizlilik ve sessizlik içinde işgal edilmiş olduğunu gördük. Güvenlik ve istihbarat zafiyeti ise devletin güvenlik ve istihbaratı sanki hiç yokmuş dedirtecek cinstendi. Yaşanan bütün hadiseler, devletin mahremi diye bir şey kalmadığını, cumhurbaşkanından başbakanına, bakanlarından milletvekillerine, genelkurmayından kuvvet komutanlarına, ordusundan sivil halkına varıncaya kadar herkesin bir can güvenliği zafiyeti içinde olduğunu ve cumhurbaşkanından genelkurmay başkanına kadar herkesin en yakınındaki kişiler tarafından tek bir kurşunla öldürebileceğini ortaya koymuştur. İstihbarat ve öngörünün ise eşten dosttan adeta mahalle kahvesindeki kişilerden haber alınır vaziyette olduğunu ortaya koymuştur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ve ordusunun itibarı hiç bu kadar zedelenmemiş, karizması hiç bu kadar çizilmemişti. Allah’tan bu asil ve necip milletimiz dinini, vatanını, namusunu ve bayrağını korumak için asalet ve fedakârlığını ortaya koymuş ve gözünü kırpmadan tankların önüne yatarak, uçaksavar mermilerine ve bombalara çıplak göğsünü siper ederek, ölüme meydan okumuş ve kahramanlığı ile devletin çizilen itibarını ve onurunu kurtarmıştır.
Gelinen bu neticede 15 senedir devletin bütün kadro ve imkânlarını ellerinde bulunduran Müslümanların bu süreçteki kazanımı nedir diye soracak olursak; çıplak göğsünü kurşunlara, bombalara ve tanklara siper ederek bu vatan için canını verecek halktan başka bir şey değil. Mevla Teâlâ’nın yardımı ve halkımızın bu asil fedakârlığı neticesinde devletimiz uçurumun kenarından döndü. Bizler on yıllar boyunca kümesin yolunu iyi biliyor diye kümesi, tavukları ve tavuk çiftliklerini tilkilere ve çakallara emanet etmişiz. Keşke emanet ettiğimiz ve sonucunda kaybedip zarara uğradığımız şeyler kümes ve tavuklarımız kadar olsaydı. Bizler on yıllarca “bu kimseler eğitimi iyi biliyor” diye bütün bir ülkenin çocuklarını, gençlerini ve geleceğimizi bunlara emanet etmişiz. Bunlar askerliği iyi biliyorlar diye neredeyse bütün bir orduyu bunların eline teslim etmişiz. Bunlar teknolojiyi iyi biliyorlar diye istihbaratın ve teknik bütün yapılanmanın anahtarlarını bunlara teslim etmişiz. “bunlar güvenlikten iyi anlar ve güvenliğimizi sağlar” diye polis teşkilatımızı bunların eline verip emanet etmişiz. “bunlar ticareti bilirler” diye ekonomi ve iş adamlarımızı bunlara emanet etmişiz.” bunlar dini bilirler diye insanımızın din ve dünya hizmet anlayışını onlara emanet etmişiz”
Ne kadar da gözümüz körmüş öyle değil mi? acaba onlar mı çok uyanık ve gözü açıkmış, yoksa bizler mi devletimizin ve milletimizin geleceğini onlara teslim etme tembelliği için de uyumuş ve uyutulmuşuz?
Şimdi hainlere ihanetinin cezasının ve hak edenlere hak ettiklerinin karşılığının verilme zamanı. Ancak kurt puslu havayı sever. Bizi birbirimize düşürmek ve her fırsatta Müslümanları arkadan vurmak isteyenler bu hainlerin ihanetini de fırsata çevirerek onların ihaneti üzerinden topyekûn Müslümanları vurmak ve faturayı tüm Müslümanlara kesmek isteyeceklerdir. “İşte bunlar da Allah kitap diyerek, dini istismar ederek bu hainlikleri yaptılar. Demek ki tüm cemaatler de aynı şeyi yapacaklardır.” tezviratına kapılarak; testiyi kıranla testiyi dolduranın, devletten istedikleri her şeyi alarak tankı, topu ve tüfeği ile bu millete ve devlete karşı çıkanlarla o tankları durdurmak için canını ortaya koyan ve her daim devletinin yanında olmuş Müslümanları aynı kefeye koymak, ihanet şebekelerinin yaptıklarından yine Müslümanları ve cemaatleri sorumlu tutmak ya da bu şekilde düşünen eski Ergenekon’cu, Balyozcu kadrolarla bu süreci tamir etmeye kalkmak, yani yağmurdan kaçarken fırtınaya razı gelmek bu millete yapılacak en büyük haksızlık olur.
Bu hadise sebebiyle şunu da asla unutmamamız gerekir ki, bu terör hadisesinde, bu darbe girişiminde dahi teröre destekten vazgeçmeyen ve bizim yanımızda durmamak için kırk dereden bin bir su getiren, her fırsatta dost ve müttefik olduklarını ifade ettikleri halde; dost ve müttefikliğin gereği olan lehimize hiçbir faaliyet ve bilgi paylaşımında bulunmayan Avrupa ve Amerika ile olan münasebetlerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz. Avrupa Birliği ve NATO üyeliğinin bizim için artık fayda değil zarar vermekten başka bir şey olmadığını halkımıza çok iyi anlatmalı ve ülkemiz sınırları içindeki bütün yabancı istihbarat birimleri ve askeri üslerin bir an önce boşaltılması için elimizden ne geliyorsa yapmalıyız. Ayrıca halkımıza gâvurdan dost olmadığını, bizim dostumuzun Allah, rasulü ve inananlar olduğu şuurunu çok iyi yerleştirmeliyiz. Zira zor zamanlarda onlardan başka bir yardımcımız ve dostumuz olmadığını yakinen tecrübe ederek gördük.
Rabbim bizlere hakkı hak olarak görmeyi, hakkı desteklemeyi ve hakkı hâkim kılmayı nasip eylesin. Bâtılı da batıl olarak görmeyi ve batılı ortadan kaldırmayı nasip eylesin.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu