Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam Habibine ve O’nun âline ve sahabesine.
Allah bütün Müslüman kardeşlerimizi dostlarının ideallerinde muvaffak eylesin. Razı olduğu, hoşlandığı bütün güzelliklerde devam, sebat, istikamet ikram eylesin.
İstikamet; anladığımız kadarıyla dehşetli fırtınalarda, amansız kasırgalarda, boy boy dalgalarda dimdik ayakta durmak demektir. İslam’ın çizdiği dosdoğru yoldan zerre ayrılmadan vuslata doğru ilerlemek demektir. En zor şartlarda dahi sarsılmadan, yıkılmadan İslam çizgisinde yürüye bilmek demektir.
İstikamet dünya nimetlerinin en büyüğü, ahiret sermayesinin özüdür. Allah’ın en çok sevdiği kul üzerinde ki başarılardan bir tanesidir. Zira Peygamber efendimiz (s.a.v) “Allah’a en sevimli amel azda olsa, devamlı olandır” buyurmaktadır. İstikametle devam eden ameller insana ebedi olan cenneti kazandıracaktır. Çok büyük bir iştir istikamet üzere olmak. İyi anlasa ve çalışsa insan bunu kavrar. Zira Peygamberimiz (s.a.v) “Emrolunduğun gibi istikamet üzere ol” ayeti kerimesi için “saçımı, sakalımı ağartmıştır” buyuruyor. Maalesef belki de birçoğumuz olayın ciddiyetinde değiliz. Onun için ne sakalımız ağarıyor, ne de kalbimiz sızlıyor.
Günümüzde Müslümanlar olarak bizim en büyük sıkıntımız istikametsizliktir. Duygularımızdan tutunda konuşmalarımıza, dinlemelerimize, hal ve hareketlerimize kadar her şeyde istikametsizlik üzere istikametteyiz. Hadi hareketlerimizi bir kenara bırakalım da duygularımız bile beş dakikalık olmuş. Beş dakika önce sevdiğimiz saydığımız bir insandan, beş dakika sonra hoşlanmaya biliyoruz. Üç dakika önce pişman olduğumuz bir hareketimize, beş dakika geçmeden düşebiliyoruz. Aldığımız kararı dakikasında değiştirebiliyoruz. Ama böyle mi olmalı insan? Müslüman böyle mi? yapmalı. Bir oyana bir buyana kaymamalı. Ya Rab! Sana sığınıyoruz. Lütfen kalplerimizi senin rızan üzere sabit kıl. Sevgin üzere daim eyle!
Peki, ne zaman istikamet üzere olacağız? Çok önemli bir cevap; Ne zaman ki gerçek istikamet üzere olan bir Allah dostu bulacağız ki bulduk elhamdülillah. Asrın Müceddidi ile aynı zamanda yaşıyoruz, O’nun bize sunmuş olduğu reçeteleri, tedavi yollarını gerçek bir teslimiyetle beraber uygulamaya başladığımız anda istikameti yakalayacağız. Peki, o reçete ne? Rabıta, murakabe ve zikirdir!
İnsanın bir şeyde istikamet üzere olabilmesi için o şeye gerçekten inanması ve o şeyi sevmesi lazımdır. Yani ondan son derece etkilenmesi, kendine yakın hissetmesi lazımdır. Bu da ancak Mevla’yı bilmek, sevmek, inanmakla mümkündür. Mevla’yı bilmenin yolu da O’nu çok çok hatırlamaktan geçer. Zikirde işi bilenden öğrenilir. İşin kuralı budur.
Ama insan ne der biliyor musunuz? “Ben bilirim, ben yaparım. Ben böyle Allah’ı mürşitsiz bulurum” zanneder. Fakat ömrü o makamda takılı kalmıştır, belki de ölünce uyanacaktır.
Eğer başarılı olmak istiyorsak, İstikamet üzere olmayı hayatımızı geçirmek istiyorsak, o zaman bu dostların ifadelerini gerçekten dinlemeliyiz. Ya Rab! Kayır bizi, nefis ve şeytan düşmanlardan ayır bizi. İmtihanlardan başarı ile geçir bizi.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu