

İlk insan ve ilk peygamber olan Adem (a.s.) ile birlikte iman ve küfür, hak ve batıl mücadelesi başlamış ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bu mücadelede iman safında olup hak davanın adamları olacağı gibi, batılın tarafında olup nefsinin esiri olanlar da bulunacaktır.
Şuurlu bir Müslüman isek, hak bir davamız varsa, bir şeyler yapmayı düşünüyorsak, o davanın bir bedeli olduğunu ve o bedeli ödemek zorunda olduğumuzu bilmeliyiz. Bu yolda çile, eziyet, işkence, alaya alınmak, iftiralara maruz kalmak gibi sıkıntılar vardır. Çünkü biz; günlerce aç kalmış, en yakınlarınca en olmadık iftiralara ve suikastlara maruz kalmış, en cazip tekliflere de, en acımasız tehditlere de boyun eğmemiş, yeri gelmiş mağaralara sığınmak zorunda kalmış, yeri gelmiş harplere katılmış ve yara almış bir peygamberin ümmetiyiz.
Hakkın tarafında olan dava adamı, inandım demekle bırakılabileceğini bilen, bilakis imtihanlara maruz kalacağını yakinen müşahede eden adamdır.
Dava adamı, zahmetsiz rahmet olmadığını, zaferin çileyi bilenlerin değil, çileyi çekenlerin hakkı olduğunu bilen adamdır.
Dava adamı; herkes kendisine saldırsa da o kimseye saldırmayan adamdır. Dava adamının hayatında ki en büyük ideali peygamberin yüzünü güldürmek ve ahirette “işte benim ümmetim” diyerek Peygamber Efendimizin övdüğü ve şefaatine mazhar olduğu kimselerin sınıfına dahil olmaktır.
Hakkın tarafında olan dava adamı gece gündüz demeden, mesai saati, konfor ve lüks arayışı gözetmeden; ben sadece bu dine hizmet etmek istiyorum diyen adamdır.
Dava adamı; çalışana hiçbir engelin olmadığını bilir, bilakis Allah’ın yardım ettiğini müşahede ve tecrübe eder.
Dava adamı; hayat kısa, yapılacak işler çok, ümmet bizden, tarih bizden büyük sorumluluklar bekliyor, kaybedecek bir dakikamız, düşürecek tekbir ferdimiz yok anlayışıyla hareket eden adamdır.
Dava adamı; nefsine pay vermeyen, bir güzellik ve zafer varsa bu güzellik, bu zafer, bu başarı benim eserimdir demeden, tüm güzellikler ve başarı Allah’tan, eksiklikler ve kusur ise nefsimdendir diye düşünür.
Dava adamı; çileyi yüklenmek, derdi çekmek hususunda, ümmetin dertleriyle, insanlığın dertleriyle dertlenen adamdır.
Dava adamı; fikirleri, idealleri, metodu ve görüşleri ile, hareket ve çalışmalarıyla, islamı yücelten ve kendisi ile müslümanların izzet ve şeref bulduğu kimsedir.
Dava adamı ben yaparsam olur, ben yapmazsam kalır, ben çalışırsam bu ümmet çalışır, ben yatarsam bu millet yatar diyen adamdır.
Dava adamı; “Benim bir işim var ve ben işime bakarım” der, davasına kitlenir, polemiğe girmez. Tartışma, fitne ve iftiranın peşinde koşmaz.
Dava adamı; “Zevke dalmak şöyle dursun, vaktimiz yok mateme, davranın zira gülünç olduk âleme” diyen adamdır.
Dava adamının; duyulmak, tanınmak, reklam olmak gibi bir derdi olmaz. Şöhret, afettir, beni Allah tanısın, dostları tanısın. Dostlarının gönlünde ufacık bir yer tutmak, dünya ve içindeki her şeyden daha değerlidir diyen adamdır.
Allah’ın düşmanlarına düşman, Allah’ın dostlarına dost olan adamdır dava adamı. Peygamber aramızda olsaydı, benim nerede olmamı, ne iş görmemi, nasıl düşünmemi düşünürdü, isterdi diye düşünen adamdır.
Dava adamı; benden bir şey olmaz, ondan bir şey olmaz demez, kadrolar kurar, kadrolar çoğaltır, onları yürütür, onlarla yürür ve bu kadronun yürümesine engel olmaz.
Dava adamı; ilim, görev ve sorumluluğu, dünya menfaatlerine değer vermeme, ahiret işlerinde ali-himmet olma anlayışını güder.
Dava adamı; umutsuz konuşmaz. Zanna göre karar vermez.
Dava adamı; “Toptan Allah’ın ipine sımsıkı sarılın” ayetini gözünün önünden ve kalbinden asla çıkarmaz.
Dava adamı; fitneden bütün alem mahzun, tefrikadan hiç kimseye kâr yoktur der. Müslümanları daima kardeşliğe, birlik ve beraberliğe, birbirini sevmeye, birbirlerinin haklarını gözetmeye davet eder. Bundan başkasını ise iflas olarak kabul eder.
Dava adamı; partiler üstü, zamanlar ötesi bir şahsiyettir.
Dava adamının siyaseti Kur’an siyaset, Onun siyaseti Peygamberin siyasetidir.
Dava adamı; görüldüğünde Allah’ı hatırlatır.
Dava adamı; rıza makamında bir bakışın, teslimiyetin ve fedakârlığın adamıdır.
Dava adamı nefsinin adamı gibi şımarık, idare edilen, yük olan, şöhret, reklam ve tanınma peşinde koşan adam değildir.
Dava adamı; gurur, kibir sahibi, menfaatçi ve nüfuz hesabı yapan adam değildir.
Rabbim bizleri davasına sahip çıkanlardan olabilmeyi nasip eylesin.
Dava adamı; olmak bizden, muvaffakiyet Allah’tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu