Mukabele karşılık verme, karşılıklı okuma anlamına gelir. Bir kimsenin Kur’an’ı ezberden veya kitaptan yüksek sesle cüz cüz okuması ve onu dinleyen topluluğun da sessizce Kur’an’dan takip etmesine “mukabele” denir.
Peygamberimize 610 yılında ilk vahyin gelişiyle başlayan Kur’an’ın indiriliş süreci, 632 yılına kadar, yaklaşık yirmi üç yıl devam etmiştir. Peygamberimizle Cebrail(as.), her yıl ramazan ayında bir araya gelerek, o güne kadar indirilen Kur’an ayetlerini, karşılıklı olarak okurlardı. Önce Cebrail (as.) okur Peygamberimiz dinlerdi. Daha sonra da Peygamberimiz okur, Cebrail (as.) dinlerdi. Bu durum Peygamberimizin vefat ettiği yıl 632’de iki kez tekrarlanmıştır. Böylece Kur’an ayetlerinin unutulmasına meydan verilmemiştir. Peygamberimizin bu davranışını kendilerine örnek alan Müslümanlar, bu sünneti müekkede olan ibadeti günümüze kadar sürdürmüşlerdir. İşte böylece yüce dinimizin en büyük kaynağı olan kitabımız Kuran-ı Kerim, bir harfi bile değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Ve yine bu yolla kıyamet sabahına kadar hatta sonsuza kadar muhafaza edilecektir.
Okunan bu mukabelelerle yeryüzünün her köşesinden Kuran sedaları yükselir. Rabbimizin kelamı her yeri kuşatır. Yeryüzüne huzur ve sekinet iner. Çünkü insanlık asr-ı saadette Peygamberimiz ve Cebrail(as.)’in yapmış olduğu kutsal bir vazife yapmaktadır.
Tabikî mukabelenin amaçlarından bir tanesi de Kur’an-ı okumak, anlamak, anlatmak, yaşamak ve yaşatmaktır. Zira indirilişinin en büyük gayesi budur. Yoksa Kur’an-ı sadece okumak veya dinlemek değildir. Bunun içinde özel bir eğitim gerekir. Medrese eğitimi.
Yazımızda şuna da temas etmeden geçemeyeceğiz; Rabbimize sonsuz şükürler olsun ki mukabele ile alakalı toplum olarak sahiplenme hususunda çok başarılıyız. Hemen hemen bütün camilerimizde mukabele okunmakta ve takip edilmektedir. Ancak dikkatimizden kaçmayan konu ise takip edenlerin azlığı ve özellikle yaşları büyük olan dedelerimizin bu işi sahiplenmesidir. Yani gençlerimiz bu konuda duyarsız kalıyorlar. Bu da bizim geleceğimiz olan gençlerimize bu işin ciddiyetini güzel anlatamadığımızı gösteriyor. Hatta işin içindeki esas sıkıntı Kur’an okumasını bilmedikleri olduğunu bizlere gösteriyor. Elbette ki Mevla Teâlâ kitabını koruyacaktır. Bu ayetle sabittir. Ancak bunu yaparken de illa birilerini, bir şeyleri buna vesile yapacaktır.
İşte tam burada durup, düşünmemiz gereken nokta; Rabbimizin kelamı Kur’an-ı Kerimi gerek okuma olarak, gerek dinleme olarak, gerekse öğrenip öğretme olarak eksikliklerimiz varsa bu rahmet ayı Ramazan-ı Şerifte karar alıp, Müslüman olarak kalitemizi, kulluğumuzu güzelleştirerek bu noksanlarımızı tamamlayalım. Bizler de Kur’an okuyarak Rabbiyle konuşan kulların arasına dâhil olalım.
Kur’an-ı Kerimin indirildiği ay olan Ramazan-ı Şerifte Kur’an okumaktan mahrum olmak, bilmediği için değil öğrenmekte gevşeklik yapılmasından dolayı bunu gelecek nesillerimize aktaramamak bir anne-baba olarak, nene-dede olarak vb. bizlere ayıp olarak yetecektir. Etrafımızdaki cami, Kur’an kursu ve medrese hocalarımızdan rica ederek hemen Kur’an öğrenme yoluna girmeli ve bir daha ki Ramazan-ı Şerif ayında Peygamberimizin bu kuvvetli sünnetini yapmaktan geri kalmamalıyız. Ki böylece biz de geçmiş büyüklerimiz gibi bu güzelliği kendi nesillerimizle beraber yaşayalım, yaşatalım.
Kur’an’la yaşamak bizden, muvaffakiyet Allah’tandır.
Fatih Medreseleri Yazı İşleri Kurulu